Annem...
Annemin üç kol saati de aynalı dolabın rafında duruyor. Artık göremediği saatlerini takamıyor. Oysa annem saatsiz olmadıydı hiç. Beş altı aydır yanındakilere ikide bir saat kaç diye sorup duruyor. Beş altı aydır çorba, çay ve meyve suyuyla idare ediyor. Yattığı yataktan bir yıldır kendi kendine kalkamıyor. Zorla kaldırıp, koltuğuna oturtulduğunda da yarım saat sonra yatırın beni diyor. Yaşını da karıştırıyor artık; “Kaç yaşında oldun anne?” sorusuna bazen 103, bazen 80 bazen de doğrusu olan 92 diyor... Annemin hayatımda hiç bu kadar zayıfladığını görmemiştim. Nerede o her an gülümsemeye hazır, güzel Sevim öğretmen? Tanınmayacak kadar zayıf. Bir deri bir kemik kaldı. Derileri pul pul dökülüyor, kol ve ayak kemikleri her an kırılacak gibi... Saçları dökülmedi. Verilen bu sıvı protein saçları da güçlendirir diyor doktor kardeşim. Ağzı açık uyuyor. Ağzından nefes alınca rahatlıyor. Ve hep uyuyor. Yaşamıyor artık, gündüz, gece hep uyuyor. Muhasebe yapmayı unuttu. Geçmişi dalga dalga hat