YILBAŞI
Yılbaşı deyince bizim yaşlardakiler hep geçmişi anımsarlar. Örneğin ben portakalı ilk kez bir yılbaşı gecesi görmüş ve yemiştim. Babam şehirden alıp getirmişti. Sonra büyüdüğümde, muz meyvesiyle bir yılbaşı akşam yemeğinde Harbiye’de tanıştım. Aynı gece Yaşar Özel’i dinledikten sonra herkesin Türk Sanat Müziği müptelası olduğunu unutmam. İnsanlar birbirlerine yılbaşı kartları atardı. Her yılbaşı tonlarca yılbaşı kartı yazar, büyüklerimden gelen karşı tebriklerle gururlanır, arkadaşlarımı kartlarıma verdikleri karşılıklara göre değerlendirmeye kalkardım. Bir keresinde çarşı iznine çıkan bir askerime, al bu elli lirayı, al bu zarfları PTT’ye at demiştim. Bir ay geçtiği halde benim tebriklerin hiçbirine yanıt gelmediydi. İki ay geçtikten sonra da PTT’den telefon ettiler, bizim bahçede poşet içinde elli kadar tebrik zarfınız var diye… O asker akşamüstü döndüğünde, komutanım bu da paranızın üstü dediğinde, kalsın benden bir çay iç demiştim bir de. Zarfları PTT’nin bahçesine atmış, pu