Kayıtlar

Eylül 2, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

NE YAPMALIYIZ?

Kördüğüm olduk. Bizi birileri kördüğüm yapıp bıraktı. Şimdi biz, her olumsuzluğa bir kulp bulanların peşinde giderken, bir yandan da olayların tahrikçisini, kabahatlisini, suçlusunu arıyor olduk. Son yirmi yıldır, beceriksiz, yeteneksiz, deneyimsiz ve siyaseten ahlaksız kişilerin neden devamlı iktidar olduğunu bir türlü anlayamadık. Yaşadığımız toplumda insan kalitesi giderek düşmektedir dediğimizde ayıp etmeyiz. Bu bir gerçektir ve bütün mallar meydandadır. Kalabalıklaştıkça kabalaştık, kalitesizleştik. Dünya da kalitesizleşti.   Kalitesizleştikçe hırsız ve uğursuzların yönetime gelmesi normalleşti, ayak takımının iktidarını “milli irade” diyerek içselleştirdik. Son yirmi yıldır, toplum (millet) olarak yaşadığımız acılar, aslında siyasal etkilerle yapılan sosyolojik değişimlerdir. Bu bir döngüdür, siyasiler toplumsal yaşamı bozar, bozulan toplumsal düzen bozanların ve bir sonraki kuşak siyasilerin işine yarar. Bizim memlekette siyaset bilmiyle sosyoloji ilmi arasında b

Keşke Unutabilsek!

7 Eylül 2015     Saat 17.30 civarlarında Dağlıca'da mayınlar, roketler patlamaya başlıyor...  Şu anda gece yarısı saat bir..  Memleketin haline bakın: Henüz rütbe ve sayıları t am belirlenmemiş onlarca şehit ve yaralı var... 16 diyen var 19 diyen var şehit sayısına... Olayı belki de başbakana haber bile vermiyorlar. Adam güle oynaya maç izlerken son dakikalar yaklaşırken stadı terk ediyor. Olay hakkında kravatsız sözde Cumhurbaşkanı bilgi verirken sirkatin söylüyor; Akepe 400 milletvekiligini alsaydı son seçimde, bu ölümler olmazdı, çünkü ben devlet başkanı olurdum diyor... Bu adamı ne zaman göndereceğini bilemeyen üç tip seçmen var: Şaşkın, kızgın ve kandırılmış... Aklıselim ise hiç birinde yok. Ama bitmedi herşey. Devletin çivisi, memleketin zıvanası çıktı sananlar yanılıyorlar. Bizim milletin haininden daha çoktur vatanseveri... Ancak hainler daha çabuk organize olurlarken vatanseverler her zaman geç kalmışlardır. Çabuk... Daha çabuk, haydi... Ağlayacak ana kalmayacak A

AKILLI TELEFON

Derdim bir konuya odaklanıp onu bitirememek.. Bunun nedeni, geçenlerde beş yüz liraya onarttığım, vaz geçemediğim akıllı cep telefonum.  Bir değil birkaç işi yapmaya kalkınca çuvallamak bir tarafa, telefon bağımlısı oluyorsunuz. Google'da bir konuyu öğrenirken You Tupe'tan karşınıza çıkan güzel bir müziği dinlemeye başlıyorsunuz. Derken bir kuş cıvıltısına bakayım diye Twitter'a bakıyor, günlük siyasetin dibini buluyorsunuz. Bir başka mesaj sesi sizi Watsapp gurubundaki münaka şaya çekiyor. Oraya gönderdiğiniz bir fotografı bütün dünya (sözde) görsün diye Facebook duvarınıza asıyor, gelen beğenileri saymaya başlıyorsunuz...  Derken gün bitiyor, gece başlıyor ve gözleriniz kapanırken anlıyorsunuz ki, ne yaptığınızın, ne yediğinizin farkında olmadan, koca bir gün bir faydalı işe başlamadan geçmiş gitmiş...  Bu alet gözlerimizi, gönlümüzü, zamanımızı ziyan etmek için icat edilmiş bir esaret zinciri...  Şarbon'dan daha tehlikeli bir salgın hastalık. Bulaşmaması

HAYIRLI VE UĞURLU RÜTBELER OLSUN

Bir ritüeldi… Rütbe takma törenleri her yıl yapılan askeri bir ayindi. Teğmen rütbesini Piyade Okulunda sanki bir üst sınıf şifromen takıyormuşum gibi fazla da heyecanlanmadan takmıştım.  Omuzlarıma takılan ve beni ilk kez duygulandıran rütbe üsteğmen rütbesinin ikinci yıldızıydı. İslahiye’de havuz başında Tabur ve Alay Komutanlarımız altı devre arkadaşa rütbelerini taktıktan sonra bize votkalı nar suyu ikram etmişlerdi…  1975 yılında Kıbrıs’ta, Tümendeki rütbe törenine bir bahane uydurarak gitmemiş, uğur getirir diye beş kilometre teçhizatlı koşu eğitiminde bölüğün ön sırasında koşarken, iki çavuşuma taktırmıştım üçüncü yıldızımı. Birinin adı galiba Mustafa Tombak idi… Eğitim elbisesi apoletindeki rütbe işaretleri, kumaş üzerinde siyah örme yıldızlardı… Binbaşı rütbemi gene Kıbrıs’ta taktım. Yıl 1984’tü ve bir numaralı üniformamın omuzlarına takılan kokardı beğenmeyip kopartıp atmıştı kucağımdaki iki yaşındaki oğlum… Yarbaylık yıldızını Keşan’da sağ omuzuma karım, sol omuzu

30 AĞUSTOS 1922

Adatepe... Yüzbaşı Abdülhadi Beyin Piyade Bölüğü bu gün yaptığı taarruzlarla ancak dört saat kadar direnen düşmanı bütün silah ve donanımını bıraktırıp, kuzey batıdaki dağlık bölgeye çekilmeye zorlamıştı…  Musullu Yzb. Abdülhadi Bey teğmenliğinden beri Anadolu bozkırlarında yayan, çarıksız, ilaçsız ve zaman zaman ekmeksiz kalan bu kahramanlara bu olanaksızlıklar içinde komuta etmekten bıkmıştı. Amasya Carcurum’dan Batı cephesine gelişleri rezillikti. Bozgundan zafere, Dumlupınar’a dokuz yıldır yürüyordu, daha da yürüyecekti…  Biraz önce Mustafa Kemal Paşa gelmiş, bölük mevzilerinin sağındaki Alay gözetleme yerinden düşmanı gözetlemeye başlamıştı.  Mustafa Kemal Paşa’yı ilk kez görüyordu. Açlığını, susuzluğunu unuttu, askerlerine döndü baktı…  Hayret! Hepsinin gözleri, biraz önce gördüğü Komutanın gözleriyle bire bir aynıydı…  Şimşek gibi bakıyorlardı! Sanki bütün askerlerin gözleri birden çakırlaşmıştı… “30 Ağustos 1922 saat 18.30… Güneş Murat Dağı’nın ardında kaybolu

BÜYÜK TAARRUZUN KISA KRONOLOJİSİ ŞÖYLEDİR:

15 MART 1922  BAŞKOMUTAN CEPHEYİ ZİYARET EDER 4 HAZİRAN  GENERAL HACIANESTİ YUNAN ORDULARI BAŞKOMUTANLIĞINA ATANIR 20 HAZİRAN ALİ İHSAN PAŞA YERİNE 1.ORDU KOMUTANLIĞINA NURETTİN PAŞA ATANIR 23 TEMMUZ MUSTAFA KEMAL PAŞA AKŞEHİR’E GELİR 27 TEMMUZ BAŞKOMUTAN HAZIRLIK EMRİNİ VERİR 30 TEMMUZ TAARUZ PLANI SON ŞEKLİNİ ALIR VE TAARRUZ ÇIKIŞ ZAMANI KARARLAŞTIRILIR 6 AĞUSTOS BATI CEPHESİ KOMUTANI ORDULARA HAZIRLIK EMRİNİ VERİR 7 AĞUSTOS BAŞKOMUTAN VE GENELKURMAY BAŞKANI ANKARA'YA DÖNERLER 16 AĞUSTOS GENELKURMAY KARARGÂHI AKŞEHİR'DEDİR 20 AĞUSTOS BAŞKOMUTAN AKŞEHİR’E GELİR 24 AĞUSTOS KARARGÂH ŞUHUT‘A İNTİKAL EDER 26 AĞUSTOS 5 NCİ SV. KOR. NUN SIZMASI VE TOPÇU ATEŞİ İLE 5.30 DA TAARUZ BAŞLAR 30 AĞUSTOS DUMLUPINAR BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ KAZANILIR 1 EYLÜL “ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR, İLERİ!” EMRİ VERİLİR 2 EYLÜL ÇALKÖY'DE TRİKOPİS ESİR ALINIR 6 EYLÜL YUNAN ORDULAR KOMUTANLIĞINA POLYEMEKALİS ATANIR 7 EYLÜL İTİLAF DEVLETLERİ ATEŞKES İSTER 9 EYLÜL MUSTAFA KEMAL&#

Büyük Taarruz Günü

26 Ağustos 1922, (96 ncı yıl dönümü kutlu olsun!) "Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır / ne ağaç, ne kuş sesi / ne toprak kokusu vardır. / Gündüz güneşin / gece yıldızların altında kayalardır. / Ve şimdi gece olduğu için / ve dünya karanlıkta daha bizim, / daha yakın, / daha küçük kaldığı için / ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten / evimize, aşkımıza ve kendimize dair / sesler geldiği için / kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi / okşayarak gülümseyen bıyığını / seyrediyordu Kocatepe'den / dünyanın en yıldızlı karanlığını..." (Sayfa 101, Kuvayi Milliye Destanı/Nazım Hikmet ) "Komutanlar ağır ağır Kocatepe'ye çıktılar. Taarruz, topçuların ani ateşiyle başlayacak ve Afyon güneyinden Dumlupınar yönüne devamla düşman kuvvetlerinin tamamı imha edilecekti. Orduları Sakarya muharebelerinden bu yana savunma mevzilerinde olan Yunan generalleri henüz Kocatepe'de neler olduğunu bilemiyorlardı. "Saat 10.oo suları. Ahır dağı'nın kuzey eteğine yakın Yörük