NE YAPMALIYIZ?
Kördüğüm olduk.
Bizi birileri kördüğüm yapıp bıraktı. Şimdi biz, her olumsuzluğa bir kulp
bulanların peşinde giderken, bir yandan da olayların tahrikçisini, kabahatlisini,
suçlusunu arıyor olduk.
Son yirmi
yıldır, beceriksiz, yeteneksiz, deneyimsiz ve siyaseten ahlaksız kişilerin
neden devamlı iktidar olduğunu bir türlü anlayamadık.
Yaşadığımız
toplumda insan kalitesi giderek düşmektedir dediğimizde ayıp etmeyiz. Bu bir
gerçektir ve bütün mallar meydandadır. Kalabalıklaştıkça kabalaştık, kalitesizleştik.
Dünya da kalitesizleşti.
Kalitesizleştikçe hırsız ve uğursuzların yönetime gelmesi normalleşti,
ayak takımının iktidarını “milli irade” diyerek içselleştirdik.
Son yirmi
yıldır, toplum (millet) olarak yaşadığımız acılar, aslında siyasal etkilerle
yapılan sosyolojik değişimlerdir. Bu bir döngüdür, siyasiler toplumsal yaşamı bozar,
bozulan toplumsal düzen bozanların ve bir sonraki kuşak siyasilerin işine yarar.
Bizim memlekette siyaset bilmiyle sosyoloji ilmi arasında büyük rüşvetler döner. Siyasilerin
ve bunların zengin işbirlikçilerinin son yirmi yıl içinde değişen resmi Mal
Bildirim Belgeleri bile çok enteresan yükselmelerle doludur. Devlet sizin ona beyan
ettiğiniz paranın nereden geldiğini sormaz, sorsa bile üç yılda bir vergi affı
falan çıkartır, hesap sormaz. Rüşvetin hasını İstanbul’un son fotoğraflarına
baktığında görürsünüz. İstanbul, Türkiye’dir… Ekonomik hareketleri geçici
olarak pamuk ipliğiyle birbirine bağlayan inşaat sektörünün siluetleri anlatır
her şeyi…
Yirmi yıldır
yüzlerce tüccar ve siyasetçi kurdukları mafyatik düzenle, kapitalizmin ahlaksız
tarafını kolayca uygulayarak, bizlerin parasını namussuzca çalıp durdular. İşin daha korkuncu, bu kişiler kurdukları
medyatik bir düzenle, Hitler Nazizm’ine benzer şekilde algı yöntem ve
yönetimleriyle, bizlerin ruhunu hala namussuzca çalıp duruyorlar.
Mevcut karma ekonomik sistemimizi batıya benzeyeceğiz diyerek yok ettiler. Oysa o sistem tam da Anadolu topraklarında yaşayan insanlarımız içindi. Cumhuriyet döneminin günümüze kadar devam etmesi gereken o ekonomik düzeni, anamalcı (kapitalist) yayılmacı sömürgen (emperyalist) devletler uygun görmemişti. Her şey çoğulcu demokrasiye geçtik dediğimiz oysa aldatmaca bir kapitalist hengâmeye düştüğümüz günlerde başladı. Süt tozu yardımıyla başladılar, NATO ile devam ettiler, PKK ile bitirip Suriye ile salamızı okudular… Şimdi başımızın derdi olan bütün konuların ve başımıza bela olan bütün kişilerin varoluşlarını askeri ihtilallere bağlamak isteyenler, bize 1938 ile 1952 yılları arasında yaşananları unutturmaya çalışırlar.
Mevcut karma ekonomik sistemimizi batıya benzeyeceğiz diyerek yok ettiler. Oysa o sistem tam da Anadolu topraklarında yaşayan insanlarımız içindi. Cumhuriyet döneminin günümüze kadar devam etmesi gereken o ekonomik düzeni, anamalcı (kapitalist) yayılmacı sömürgen (emperyalist) devletler uygun görmemişti. Her şey çoğulcu demokrasiye geçtik dediğimiz oysa aldatmaca bir kapitalist hengâmeye düştüğümüz günlerde başladı. Süt tozu yardımıyla başladılar, NATO ile devam ettiler, PKK ile bitirip Suriye ile salamızı okudular… Şimdi başımızın derdi olan bütün konuların ve başımıza bela olan bütün kişilerin varoluşlarını askeri ihtilallere bağlamak isteyenler, bize 1938 ile 1952 yılları arasında yaşananları unutturmaya çalışırlar.
Bütün askeri ihtilaller ülke ekonomisine ve
demokrasisine zarar vermiştir. Bizim kuşak bunu yaşayarak öğrenmiştir. Faydalı
darbe yoktur. Ancak iki yıl önce darbe yapar gibi yapanlar, mevcut egemenlerin
iktidarını, daha kalıcı izler bırakarak pekiştirmişlerdir. Bu sahre darbe teşebbüsünün siyaset ayağının kimler olduğu hala belli değildir. Yaşadığımız son on yılda, o sahte darbe
teşebbüsü dâhil, bu toprakların tarih boyunca gördüğü en riyakâr, en yalancı ve
en sahtekâr toplumsal olayları yaşanmıştır.
Şimdiki egemenler,
devleti ele geçirdikten sonra devlet düzenini, toplumun yararına ve çıkarına
değil tam tersi ve eskisinden daha beter şekilde, kendilerine daha da çıkar
sağlayacak şekilde değiştirdiler. Ekonomik düzense zaten çok önceleri, ne
olduğu belirsiz bir hal almıştı.
Şimdi ne
olacaktır? Ne yapmamız gerekmektedir?
Ne olacağını
kestirmek zordur ama ne yapmamız gerektiği aşikârdır. Türkiye, jeopolitik ve sosyolojik olarak dünyanın tam ortasında yaşayacaksa, kendi yararına ve zararına olacak olan olaylara karşı en uygun duruşu almalı, en uygun tavrı sergilemelidir. Ekonomik sistemimizi, yönetimsel yapımızı ve dış politikamızı, dünyadaki jeolojik, politik ve sosyolojik vaziyetimize göre seçip zaman geçirmeden uygulamalıyız. Son Cumhurbaşkanlığı ve
Milletvekilliği seçimlerinde asgari müştereklerde birleştiler gibi gördüğümüz
bütün muhalifler daha milli, daha toplumcu ve daha güçlü anlaşmalarla 'birlikte
hareket' edebilirlerse, ancak bu sahte Cumhurbaşkanlığı sistemi, bu sahte meclis
düzeni yerle yeksan edilebilir.
Tayyip gider Recep gelir, Bahçeli gider, bir başka Bahçeli ibrik tutmaya devam eder ve karşı devrim, kök sala sala, ondan hayat aldığı, ona tutunduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel yapı taşlarını bitirene kadar devam eder. Sonunda devlet denilen örgüt bir kişinin sahibi olduğu Limited Şirkete döner, dönmektedir.
Tayyip gider Recep gelir, Bahçeli gider, bir başka Bahçeli ibrik tutmaya devam eder ve karşı devrim, kök sala sala, ondan hayat aldığı, ona tutunduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel yapı taşlarını bitirene kadar devam eder. Sonunda devlet denilen örgüt bir kişinin sahibi olduğu Limited Şirkete döner, dönmektedir.
Devlet bir örgütsel yapıdır, değişebilir ama kurulmak istenen –hatta
resmen kurulan- bu sahte ve iğreti devlet yapısıyla, milleti mutlu kılmak, vatanı
korumak imkansızdır. Türk siyasal hayatında "asgri müştereklerde birlikte hareket" sağlanamazsa, seçimler seçimleri, seçilenler seçilenleri takip eder, acılar
ve tehlikeler devam eder…
07 Eylül
2018
Yorumlar
Yorum Gönder