YA TABANCA ÇEKSELERDİ?

 


Biz 58 yıl önce kılıç değil tabanca çekmiştik. O tabanca çeken 350 kişiden biri olan ve 12 Eylül sabahı haksızca tutuklanarak Ordudan uzaklaştırılan arkadaşım Ulaş DEMİRAY bakın ne diyor:

“…Ne var ki 30 Ağustos mezuniyet törenlerinde ”Tören bitmiştir” komutu ile birlikte bu baskı bir anda ortadan kalkınca, ipi göğüslemenin coşkusu ile bazı disiplin kuralları da aşılabilir. “Atatürk’ün Askeriyiz” sloganı da atılabilir, ya da hep beraber ”Erik dalı gevrektir” eşliğinde hep birlikte eğlenilebilir. O gün ayrıca, mezun olanların bekli de ömür boyunca bir daha hiç göremeyecekleri arkadaşları ile buruk bir vedalaşma günüdür. Duygusal olarak olarak, insan olarak yaşama isyan günüdür.  Askerlerin duygusal olamayacağına dair bir askeri kural da yoktur.

Kaldı ki her disiplin ihlali İHRAÇ ile cezalandırılmaz. Bazen ceza olarak bir kaş çatması bile yeterlidir. Cezayı abartmak, intikama dönüştürmek asıl disiplin, hatta insanlık suçudur...

Harbiye’yi bitirip subay olanlara geleneksel olarak verilen kılıç ve tabancalarımızı Piyade Okulu’na uğurlanmadan bir gün önce almıştık. Hepimize tabancalarla birlikte yanılmıyorsam 50’şer adet mermi de verilmişti. Yani Harbiye’deki son gecemizde 600’ü aşkın genç ve silahlı insanın bulunduğu koğuşlardan gelen mekanizma ve hatta yanlışlıkla patlayan silah sesleri ile kabuslu bir gece yaşadık.

Ertesi gün Ankara Garı’nda özel trene yerleşip İstanbul’a hareket ettiğimiz anda ise bizleri uğurlayanlara (içlerinde Okul Komutanımız General N. Kemal Ersun da vardı) yüzlerce tabancanın namlularından çıkan mermilerle veda ediyorduk. Ankara Garı neredeyse savaş alanına dönmüştü. Hemen garın bitişiğindeki Ulaştırma Bakanlığı’nın pencere camlarının pek çoğu da bizim bu “Mermili Veda”mızdan nasibini alarak kırılmıştı. Neyse ki trenin hareket saati çalışma saatleri içerisinde değildi. Bütün gece pek çok yerleşim yerinden geçerken tek tük de olsa tabanca atışları devam etti.

Gün ağardıktan sonra ise artık hedefli atışlara başlamıştık. Hedeflerimiz ıssız bucaksız arazideki ağaçlar, taşlar ve zaman zaman da hiçbir şeyden habersiz kendi halinde otlayan hayvancıklardı. Bu süreç bir kâbus gibi yaşandı. Sanırım o yıldan sonra tabanca dağıtımı, öğrenciler Harbiye’den ayrıldıktan sonra sınıf okullarında yapıldı…”

Asıl soruşturulması gereken şey Harbiyeli Teğmenler daha önceden komutanlığa başvurdukları halde körü körüne neden izin verilmemiş/verilememiş olmasıdır.  Komutanlık kitle psikolojisini neden kendi önderlik yetisiyle halledememiştir? Neden sivil biri olan MSÜ Rektörü işe karışmıştır?  (Ayrıntılar ortaya çıkmış, medyaya dökülmüştür ve disiplin yerle bir edilmiştir. Korkaklar subay olamaz, komutanlık yapamazlar!)  Mezun olan Harbiyelinin heyecan dolu olduğu bilinmeyen bir şey midir? Disiplin bireysel temellidir. Kitlesel disiplin, Komutanlık aklıyla yönlendirilerek yaratılabilir.

Yetkin Akıl diye bir kavram yasalardan önce gelir. O Harbiye’deki “Komutanlık” derslerinde işlenirdi.

Not: Fotoğraftaki kılıç, evimdeki benim kılıcımdır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

TÜRK ORDUSU İÇİN ÇALIŞTAY

KIRK DÖRT YIL SONRA 12 EYLÜL DEĞERLENDİRMESİ