30 AĞUSTOS 1922
Adatepe... Yüzbaşı Abdülhadi Beyin Piyade Bölüğü bu gün yaptığı taarruzlarla ancak dört saat kadar direnen düşmanı bütün silah ve donanımını bıraktırıp, kuzey batıdaki dağlık bölgeye çekilmeye zorlamıştı…
Musullu Yzb. Abdülhadi Bey teğmenliğinden beri Anadolu bozkırlarında yayan, çarıksız, ilaçsız ve zaman zaman ekmeksiz kalan bu kahramanlara bu olanaksızlıklar içinde komuta etmekten bıkmıştı. Amasya Carcurum’dan Batı cephesine gelişleri rezillikti. Bozgundan zafere, Dumlupınar’a dokuz yıldır yürüyordu, daha da yürüyecekti…
Biraz önce Mustafa Kemal Paşa gelmiş, bölük mevzilerinin sağındaki Alay gözetleme yerinden düşmanı gözetlemeye başlamıştı.
Mustafa Kemal Paşa’yı ilk kez görüyordu. Açlığını, susuzluğunu unuttu, askerlerine döndü baktı…
Hayret! Hepsinin gözleri, biraz önce gördüğü Komutanın gözleriyle bire bir aynıydı…
Şimşek gibi bakıyorlardı! Sanki bütün askerlerin gözleri birden çakırlaşmıştı…
“30 Ağustos 1922 saat 18.30… Güneş Murat Dağı’nın ardında kaybolup akşam alacası çökerken, top ve piyade ateşi kesildi, askerler süngü hücumuna kalktılar. Çelik süngüler akşam ışığında çakıp sönüyorlardı. Mustafa Kemal Paşa siperin içinde ayağa kalktı. Savaş heyecanıyla doluydu. Kabarıp taşarak haykırdı:
- Hacıanestii! Nerdesin? Gel de ordularını kurtar!”
(Sayfa 643, Şu Çılgın Türkler / Turgut Özakman)
Mustafa Kemal Paşa’nın haykırdığı andan sonra Meclisteki ve İstanbul’daki mütarekeciler ve mandacılar sus pus oluyorlardı. O andan sonra bağımlılıktan bağımsızlığa geçiyordu memleket…
O andan sonra emperyalist batı öğreniyordu ki, bağımsızlık savaşları halkın inancıyla ve halkına inanmış önderlerle kazanılır!
O andan sonra Vahdettin hazırlıklarına, Ali Kemal sonunu düşünmeye başladı ve Yakup Şevki Paşa hak verdi başkumandana…
O andan sonra gurur duyduklarından olsa gerek, ağlamadılar oğlundan haber alamayan analar bir daha...
“Şark Meselesi” bitmiş, Türklerin Anadolu’dan atılması hayali sona ermişti. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile gelen zafer, Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağını bütün dünyaya kanıtlamıştır.
Dört günlük muharebelerin sonunda her iki tarafın muharebeye etki eden faktörleri değerlendirildiğinde, zaferin belirgin bir gerçeği ortaya çıkmıştı. Yunanlı Subaylar, birçok kez askerlerini silah zoruyla muharebenin içine sürüklerken, Türk Subayları ise birçok kez askerlerini muharebenin içinden çekip alamıyor, durduramıyorlardı. Toprağı yurt edinmiş askerler, vatanları için ölümü göze alırlarken, vatanlarından uzaklardaki işgalci ordunun askerleri ölmeyi bile beceremiyorlardı. Zaferin kazanılmasındaki en önemli faktör, vatan sevgisi olduğu kanıtlanıyordu. Zaferle biten bu savaş, Anadolu’daki savaşların en sonuncusuydu. Anadolu vatandı ve zafer, vatan topraklarında kazanılmıştı.
"Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyorsak, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz... Falih Rıfkı ATAY "
Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurumu kimler sorumlu ise önerimdir. Uygulamalı Cumhuriyet Tarihi derslerine ayrılacak ödenek, ulusal gücümüze güç katacaktır! Bütün Liselerde son sınıf öğrencileri Anıtkabir ve Eski Meclisi gezmelidirler. Bütün Üniversite ve Yüksek Okul öğrencileri ise tarih öğretmenleriyle birlikte Kocatepe’ye ve Dumlupınar’a gitmelidirler.
O öğetmen ve o öğrencilerimizin dedeleri, Dumlupınar’dan İzmir’e doğru çoktan yola koyulmuşlardı bile…
Cumhur UTKU
Yorumlar
Yorum Gönder