SUÇLU KİM?
SERDAR ANT-CUMHUR UTKU
Tarih: 23 Mayıs 2007…
Yer: Ankara-Ulus…
Terörist örgüt PKK'nın bombalı saldırısının bilançosu:
6 ölü, 100 yaralı…
Tarih: 4 Ocak 2008…
Yer: Diyarbakır…
Terörist örgüt PKK'nın bombalı saldırısının bilançosu:
8 ölü, 67 yaralı…
PKK'nın gerçekleştirdiği iki katliamda toplam 14 kişi öldü, onlarca insanımız yaralandı.
Tarih: 31 Ocak 2008
Yer: İstanbul-Davutpaşa
Ortada terörist bir örgüt yok, ama kaçak bir havai fişek atölyesi var!
Atölyedeki patlamanın bilançosu:
22 ölü, 116 yaralı…
PKK bile böylesini beceremiyorsa (!) eğer, üzerinde düşünmemiz gereken bir şeyler yok mu?
Zeytinburnu Belediyesi AKP'li…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi de AKP'li…
Havai fişek atölyesi ise ruhsatsız!
Ankara-Ulus ve Diyarbakır'da kimin suçlu olduğu belli…
Peki, Davutpaşa'da suçlu kim?
Ruhsatsız işyeri açıp çalıştıranlar mı, belediye yönetimi mi, yoksa onları 14 yıldır yerel yönetimlerde iktidarda tutanlar mı?
* * *
Suçlu, rüşvetçi yönetimlerdir.
Suçlu, Belediye başkanlığını bu hallerde yapmayı bu millete alıştıran Recep Tayyip'tir.
Suçlu, Türkçe konuşmayı bile beceremeyen, temsil yeteneği olmayan ama yıllardır İstanbul'da Valilik yapandır.
Suçlu, sözüm ona mimar olan ama belediye başkanlığında İstanbul'un tarihi dokusunu dümdüz eden adamdır.
Suçlu, o yöre hangi yerel belediye sınırları içindeyse o belediye başkanı ve onun ilgili çalışanlarıdır.
Küçüklü, büyüklü, maddi, manevi rüşvet diz boyudur.
Kamu yönetiminde ciddiyetsizlik baş edilemez duruma gelmiştir. İstanbul’da değil yalnız diğer büyük kentlerde de durum budur!
Sonumuz kötüdür...
İstanbul Belediye Başkanı ile İstanbul Valisini derhal görevden almayan/alamayan hükümet ise en büyük suç örgütüdür.
Suçlu bulmak kolay, suçluyu cezalandırmak ise her babayiğidin harcı değildir.
* * *
Evet, bütün bunlar suçludur!
Peki, bugüne kadar bunlara katlanan, her seçimde gidip yine bu kesimlere oy verenlerin hiç mi suçu yoktur?
Örneğin ruhsatsız işyeri açıp çalıştıranlar? Kurallar, kanunlar önemli değil bu insanlar için... Emin olun ki, şu anda İstanbul'un başka yerlerinde bu tür işyeri sahiplerine karşı çevrelerinden yükselen bir tepki vardır. Ama onlar, bu tepkiyi ya kendileri kaba kuvvete başvurarak ya rüşvet vb. yollarla işlerini yürüterek ya da mafya vb. oluşumları devreye sokarak boşa çıkaracaklar ve bugüne kadar getirdikleri işlerini yine aynı yoldan sürdüreceklerdir. Bu kural tanımazlara, bu vahşi kapitalizm aktörlerine boyun eğenlerde hiç mi suç yok o zaman?
Bir anlamda var, bir anlamda yok.
Denilebilir ki, "Millet ne yapsın? Karşı taraf güçlü, azgın ve pervasız…" Bu açıdan bakınca doğru belki, ama bu azgın, kural tanımaz vahşilerle el ele, kola kola yıllardır İstanbul'u yönetenleri iktidara getirenler de yine bu “oy veren zavallılar” değil mi?
1994, 1999 ve 2004'de...
Örneğin Zeytinburnu ve çevresi AKP'nin ya da merkez sağın kalesi gibi... Yani oy veren insanlar bizce o kadar da "zavallı" değildir. Belki sadece şimdilik "zavallı" görünüyorlar, ama bir fırsatını bulsalar, oyunun kurallarını onlar da bu şekilde oynamaktan kaçınacak gibi görünmüyorlar. Onlar şimdilik sadece kurban durumundalar ya da etkin olmayan bir pozisyonda... Belki bilgisizliğin, belki bilinçsizliğin, belki vurdumduymazlığın, belki de yanıltmanın beslediği bir durum bu. Ya da şartların dayattığı kimi zorunlulukların... Ama sonuç olarak "belki bir gün ben de..." umudu yok değil bu kişilerin düşünce dünyasında... En azından belli zorunlulukların yarattığı şartlara mahkûmiyetin varlığı kadar, bu unsurlar da belirleyicidir birçoklarının yaşamında...
Tabii bir de yukarıda saydığımız suçlular var... Ama bu “sırtlanları” nasıl alaşağı edeceğiz iktidardan? İşte o “oy veren zavallılar” ile... Ama onların da önemli bir kısmı, en azından ihmal edilemeyecek derecede önemli bir kısmı, o “sırtlanlar” gibi olmaya özeniyor, kurtuluşun o yolda olduğunu sanıyor. Bu vahşi kapitalizmi din, iman, namus ve şoven bir milliyetçilikle cilalayarak yeniden üretenlere yönelmelerinin, her seçimde mazoşist bir ruh hali ile gidip bu "keselerini dolduran" takımına destek vermelerinin bir nedeni de bu değil mi?
Ama bir an bu dediklerimizin hiçbirinin geçerli olmadığını kabul edelim... Gerçekten oy veren zavallıların suçu yok diyelim... İşte malum “sırtlan” takımınındır bütün suç... Ortada yaşanmış bir felaket var. Onlarca ölü, yaralı... Hatta dahası yıkılan bir iş yerinden ötürü işsiz kalan yüzlerce insan da var ki, bugünkü şartlarda yaşarken ölmek gibi bir şey bu da... Üstelik milyonluk bir şehrin gözünün önünde oluyor bütün bunlar... Yani bir suçüstü durumu geçerli…
Peki, bu sonbaharda yapılacak yerel seçimlerde, diyelim ki Zeytinburnu'nda kim yeniden seçilecek dersiniz? O "zavallılar" kimi yerel yönetimde iktidara getirecekler?
Ya da şöyle soralım: bu yaşananlardan gereken dersi alacaklar mı?
Kısacası Nazım'ın o ölümsüz dizeleri geliyor aklımıza:
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Tarih: 23 Mayıs 2007…
Yer: Ankara-Ulus…
Terörist örgüt PKK'nın bombalı saldırısının bilançosu:
6 ölü, 100 yaralı…
Tarih: 4 Ocak 2008…
Yer: Diyarbakır…
Terörist örgüt PKK'nın bombalı saldırısının bilançosu:
8 ölü, 67 yaralı…
PKK'nın gerçekleştirdiği iki katliamda toplam 14 kişi öldü, onlarca insanımız yaralandı.
Tarih: 31 Ocak 2008
Yer: İstanbul-Davutpaşa
Ortada terörist bir örgüt yok, ama kaçak bir havai fişek atölyesi var!
Atölyedeki patlamanın bilançosu:
22 ölü, 116 yaralı…
PKK bile böylesini beceremiyorsa (!) eğer, üzerinde düşünmemiz gereken bir şeyler yok mu?
Zeytinburnu Belediyesi AKP'li…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi de AKP'li…
Havai fişek atölyesi ise ruhsatsız!
Ankara-Ulus ve Diyarbakır'da kimin suçlu olduğu belli…
Peki, Davutpaşa'da suçlu kim?
Ruhsatsız işyeri açıp çalıştıranlar mı, belediye yönetimi mi, yoksa onları 14 yıldır yerel yönetimlerde iktidarda tutanlar mı?
* * *
Suçlu, rüşvetçi yönetimlerdir.
Suçlu, Belediye başkanlığını bu hallerde yapmayı bu millete alıştıran Recep Tayyip'tir.
Suçlu, Türkçe konuşmayı bile beceremeyen, temsil yeteneği olmayan ama yıllardır İstanbul'da Valilik yapandır.
Suçlu, sözüm ona mimar olan ama belediye başkanlığında İstanbul'un tarihi dokusunu dümdüz eden adamdır.
Suçlu, o yöre hangi yerel belediye sınırları içindeyse o belediye başkanı ve onun ilgili çalışanlarıdır.
Küçüklü, büyüklü, maddi, manevi rüşvet diz boyudur.
Kamu yönetiminde ciddiyetsizlik baş edilemez duruma gelmiştir. İstanbul’da değil yalnız diğer büyük kentlerde de durum budur!
Sonumuz kötüdür...
İstanbul Belediye Başkanı ile İstanbul Valisini derhal görevden almayan/alamayan hükümet ise en büyük suç örgütüdür.
Suçlu bulmak kolay, suçluyu cezalandırmak ise her babayiğidin harcı değildir.
* * *
Evet, bütün bunlar suçludur!
Peki, bugüne kadar bunlara katlanan, her seçimde gidip yine bu kesimlere oy verenlerin hiç mi suçu yoktur?
Örneğin ruhsatsız işyeri açıp çalıştıranlar? Kurallar, kanunlar önemli değil bu insanlar için... Emin olun ki, şu anda İstanbul'un başka yerlerinde bu tür işyeri sahiplerine karşı çevrelerinden yükselen bir tepki vardır. Ama onlar, bu tepkiyi ya kendileri kaba kuvvete başvurarak ya rüşvet vb. yollarla işlerini yürüterek ya da mafya vb. oluşumları devreye sokarak boşa çıkaracaklar ve bugüne kadar getirdikleri işlerini yine aynı yoldan sürdüreceklerdir. Bu kural tanımazlara, bu vahşi kapitalizm aktörlerine boyun eğenlerde hiç mi suç yok o zaman?
Bir anlamda var, bir anlamda yok.
Denilebilir ki, "Millet ne yapsın? Karşı taraf güçlü, azgın ve pervasız…" Bu açıdan bakınca doğru belki, ama bu azgın, kural tanımaz vahşilerle el ele, kola kola yıllardır İstanbul'u yönetenleri iktidara getirenler de yine bu “oy veren zavallılar” değil mi?
1994, 1999 ve 2004'de...
Örneğin Zeytinburnu ve çevresi AKP'nin ya da merkez sağın kalesi gibi... Yani oy veren insanlar bizce o kadar da "zavallı" değildir. Belki sadece şimdilik "zavallı" görünüyorlar, ama bir fırsatını bulsalar, oyunun kurallarını onlar da bu şekilde oynamaktan kaçınacak gibi görünmüyorlar. Onlar şimdilik sadece kurban durumundalar ya da etkin olmayan bir pozisyonda... Belki bilgisizliğin, belki bilinçsizliğin, belki vurdumduymazlığın, belki de yanıltmanın beslediği bir durum bu. Ya da şartların dayattığı kimi zorunlulukların... Ama sonuç olarak "belki bir gün ben de..." umudu yok değil bu kişilerin düşünce dünyasında... En azından belli zorunlulukların yarattığı şartlara mahkûmiyetin varlığı kadar, bu unsurlar da belirleyicidir birçoklarının yaşamında...
Tabii bir de yukarıda saydığımız suçlular var... Ama bu “sırtlanları” nasıl alaşağı edeceğiz iktidardan? İşte o “oy veren zavallılar” ile... Ama onların da önemli bir kısmı, en azından ihmal edilemeyecek derecede önemli bir kısmı, o “sırtlanlar” gibi olmaya özeniyor, kurtuluşun o yolda olduğunu sanıyor. Bu vahşi kapitalizmi din, iman, namus ve şoven bir milliyetçilikle cilalayarak yeniden üretenlere yönelmelerinin, her seçimde mazoşist bir ruh hali ile gidip bu "keselerini dolduran" takımına destek vermelerinin bir nedeni de bu değil mi?
Ama bir an bu dediklerimizin hiçbirinin geçerli olmadığını kabul edelim... Gerçekten oy veren zavallıların suçu yok diyelim... İşte malum “sırtlan” takımınındır bütün suç... Ortada yaşanmış bir felaket var. Onlarca ölü, yaralı... Hatta dahası yıkılan bir iş yerinden ötürü işsiz kalan yüzlerce insan da var ki, bugünkü şartlarda yaşarken ölmek gibi bir şey bu da... Üstelik milyonluk bir şehrin gözünün önünde oluyor bütün bunlar... Yani bir suçüstü durumu geçerli…
Peki, bu sonbaharda yapılacak yerel seçimlerde, diyelim ki Zeytinburnu'nda kim yeniden seçilecek dersiniz? O "zavallılar" kimi yerel yönetimde iktidara getirecekler?
Ya da şöyle soralım: bu yaşananlardan gereken dersi alacaklar mı?
Kısacası Nazım'ın o ölümsüz dizeleri geliyor aklımıza:
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Yorumlar
Yorum Gönder