ZİNDANIN DIŞINDAKİ ZİNCİRİN HALKALARI!


Ey Jandarma!
Sözüm jandarma komutanlarına. Gelmiş, geçmiş ve şimdiki jandarma komutanlarına… Sözlerim kışkırtma değil, feryattır. Şu hallere düştüğümüz hep sizin yüzünüzdendir. Memleketin yakın tarihinde, 1950’lerden bu günlere jandarma, hep siyasetin tam içindedir ve Deniz Gezmişlerin idamından, Ergenekon iddianamelerine kadar olaylara müdahildir.
Dün memleketin köylerinde baskı kuran, yumurta toplayan ve şaki takip ediyorum diye yol kesen jandarma, bu gün de gene devletin yerine geçip, yirmi yaşındaki çocuğun eline püskürteci verip, babası yaşındaki vatandaşının gözüne kimyasalı sıkabilmektedir.
Ey jandarma subayları! İşiniz elbette zor… Zor olmayan iş mi var memlekette? Siz dün Silivri nizamiyesini ‘uzman’lara mı bırakmıştınız yoksa ‘uzatmalı’lara mı? Yoktunuz! Silivri zindanında yakın zamanın İstanbul Jandarma Bölge Komutanının bile yatmakta olduğunu ne çabuk unuttunuz? Benim gibi bir emekli subaya, subay tanımını yaptırmak size yakışır mı? Vur deyince öldürmek ya da koruma ve kollamayı astlarına devretmek, vazifeyi suiistimal etmek demek değil midir?

Ey gardiyanlar!
Siz ey, İnfaz Koruma Memurları! “Haksızlıkların gardiyanlığını yapanların vicdanları yoktur.” diyenleri haklı çıkartıyorsunuz. Hak ve hukuk tanımayan mahkemenin muhafızları, kendi hak ve hukuklarına sıra geldiğinde gazeteci tayfasına rica minnet etmektedirler. Ayıp etmektedirler! Bu memleketi “Ben emir kuluyum!” diyenler yakmıştır hep… Yakmaya da devam etmektedirler. Vicdansız devlet görevlileri, devleti de vicdansız yapmaktadır. Emir kullarının da hakkı, hukuku ve vicdanı olduğunda memleketim ve insanlık kurtulacaktır.

Ey yargıçlar!
270 adet duruşmanın, 120 milyon sayfanın sonunu getirebilecek misiniz? Gelin, vazgeçin yargılar gibi yapmaktan ve hemen çekilin davadan. Önünüzde yaşı kurusu olmayan tümü suçsuz yüzlerce kişi, arkanızda sizi tehdit eden birkaç kişi… TBMM’nin darbe Komisyonu’nun raporunu nereye sokuşturacaksınız? Karar sizin! “Büyük sıkıntılar...” içindesiniz, sizi anlıyoruz. Zavallılığınızı özel seçilmiş savcılar aracılığıyla kayda geçirmeyiniz.

Ey milletvekilleri!
Dünkü duruşmaya 40 kişiyle geldiniz. Hoş geldiniz! Önceleri gene aynileriniz birkaç kez de gelmiştiniz, görmüştük. Neden daha önceki duruşmalarda sanıklara lahmacun ikram etmemiştiniz? Neden daha önceki duruşmalarda salonun fotoğrafını çekip yayınlamamıştınız? Gücünüzü ancak şimdi halktan aldığınızı fark ettiniz de ondan! Şimdiye kadar sizin gücünüz siyaset ağalarının gücünden kaynaklıydı da ondan… Balyoz ve Ergenekon davalarının neden dağ başında, neden yayın yasaklı ve neden milletten saklı yapıldığını devamlı bağırmalıydınız. Sizin öncelikli göreviniz; siyasi bir davanın neden adi davalarla birleştirildiğini, kuru ve yaş diye sanıkları tasnif edilmek istendiğini, PKK terörünün, yapılmak istenen karşı darbenin bu davaların neresinde olduğunu incelemek olmalıydı. Yapmadınız!
Gücünüze sahip çıkmaya çalışmanız ne güzel! Toplanmış kalabalıklara hitabınız ne güzel! Ne güzel, bağımsız ve özgür iradenizle Silivri zindanları önünde kapıları zorlamanız… Ne güzel kaybettiğiniz / kaybettiğimiz adaleti arama çabalarınız!

 
Ey gazeteciler!
Kendinizi sanatçı, yazar, edebiyatçı falan sanmayın sakın. Siz gazetecisiniz! Gazeteci ne yapar? Entelektüel görünmek için Silivri’ye gelip tutuklu gazetecilerle görüştüm deyip, üçüyle çay içip beşini görmezlikten gelmez! Tam beş yıldır (Dört yıl duruşmaların sürecidir. Beş yıl tutukluluk süreci...) millete göstermediğiniz / gösteremediğiniz adaletsizliği şimdi göstermeye kalkmak, ahlaksız haberciliğin ve vicdansız köşe yazıcılığının örneklerindendir. Hiçbir memleket çocuğu bunu yapmaz! Sizler, tarihi tahrif etmek üzerine tarih yazdınız.
Jandarmanın Silivri ovalarına kurduğu onlarca barikatın kimlerin emriyle kurulduğunu araştıran, tutanakları, tanıkları, delilleri ve zindanda ölenleri gören milletin gözleridir gazeteciler. Gazeteciler kör olduğunda, adalet kör kuyularda, karanlık mahzenlerde saklanmaktadır. Adaletin saklanmasına yardımcı olmamalıydınız.
Hiç olmazsa bundan böyle olmayınız!

Ey millet!
Bir dahaki sefere, yıkmak üzere!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI