BİR SURİYE ROMANI
Suriyeli vatansever bir Subay, ne arıyor bu askerler bizim topraklarda dedi ve belki de kendi üstlerinden habersiz bastı tetiğe...
(Bazıları bize, Suriye'de vatansever asker kalmadı diye nutuk atmaya devam etsin, kalmamış mıdır sizce?)
Lunaparkta konuşlanmış askeri araçlar, içindeki Türk askerleriyle birlikte havaya uçtu. Ve başkasının topraklarında 9 kişi şehit oldu...
İnsanları hep şu "vatansever" kavramı öldürür. Sivilleri de...
Zeka özürlü siyasetçiler savaşı başlatır ve savaş başlayınca herkes vatansever olmak zorundadır.
Olan insanlığa olur. İnsanlık savaştan sonra bile çok zor toparlar kendi.
Hani derler ya vatanını en çok seven çalışkan olanlardır, üretken olanlardır diye, üretmeyen ve çalışmayanların en son dayanağı ise savaşlardır. Yalnız silah ve ilaç sanayinin değil tufeylilerin (asalak) de işine gelir savaş.
Suriye'deki gibi gereksiz ve sizin savaşınız olmayan savaşlara karşı çıkanlara, bazı akıl evvel sözde milliyetçiler, vatan haini derler. Tarih boyunca demişlerdir.
Yaşamsal toplum ve doğa sorunlarının en iyi kamufle edilme yöntemi, memleketin bir ucunda bir düşman yaratıp, savaşı sürdürmektir. Kimin umurundadır artık bir tabanca mermisinin bile doğacak bir bebeye maliyetinin kaç lira olacağı?
Kimin umurundadır anaların ölünceye kadar yanan yüreciği, babaların sönmeyen nefreti?
Bunu benim gibi düşünen binlerce kişi, yıllar önce Türk askerinin yabancı topraklara adımını attığında söyledi ve "Yurtta barış, dünyada barış!" diyen koskocaman bir Komutanın bu sözünü hep anımsattık da ne oldu?
Askerler ölür, generaller beceriksizlikle suçlanır, çocuklar öksüz, kadınlar erkeksiz, analar evlatsız kalır ve acılar sürer...
Bütün savaş romanlarının ( Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok'tan, en son okuduğum Kızıl Kahkaha'ya kadar hepsinin) özeti budur.
CU
Yorumlar
Yorum Gönder