MEZARLIKTA KUTLANAN MİLLİ BAYRAM
TARİH
Mİ YAZILMIŞTI?
Attığı
her adımda şaşıran bir devlet, yaptığı her organizasyonda fiyasko yaşayan
devlet kadroları ve bütün bunları umursamayan ya da abesle iştigal eden bir
millet… İşte Türkiye’nin son 18 yılı böyle geçti. Paralı yollar, geçilmeyen köprüler, ağaç
katliamıyla açılan yamuk hava alanları ve otomobille ancak gidilebilen paralı
şehir hastanelerinden başka neler yaptılar?
Bir baksanıza geriye, bunlar nelerimize, hangi değerlerimize tecavüz ettiler
göz göre göre?..
Üç
yıl önce NTV televizyonunda 15 Temmuz 2016 günüyle ilgili müthiş bir diyalog
vardı:
“Abla 15 Temmuz'da insanları kamyonunuzla Taksim'e taşımıştınız, bir yıldır kamyon sürdünüz mü?” “Yoh kardiş, kamyonumuzu müzeye kaldırdılar. Rabbim öyle buyurmuş...”
Ne
günlerdi? Ölenler ölmüş, şaşkın manşetler atılmış, çöp arabaları kışla
nizamiyelerini tıkamış, hainler mezarlığı kazılmış, talimatlı imamlar her minarede
gece vakti sinir bozucu selâlar okumuş, okumayanlar cezalandırılmış, geceleri
mitingler düzenlenmiş, anıtlar dikilmiş, bombalanmış mecliste yeminler edilmiş,
yasalar değişmiş ve yönetenler işlerine (!) daha güçlü sarılmıştı.
Velhasıl kelam tarih yazılmıştı...
BAŞTAN
AŞAĞI YALANDI
Son
on yılın sandıkları sağlıklı mıydı? Seçimler ve halk oylamaları demokratik
miydi?
Sandıklar
durup dururken ve kışkırtıcı bir şekilde Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesi başta olmak üzere bazı Anayasa değişiklikleri için kurulmuştu.
Sağlıklı ve haklı mı kurulmuştu? Demokratik bir seçim miydi? Sarı öküz ne zaman
gittiydi?
Bir
devlet ancak bu derece soğukkanlı plânlar ve uygulamalarla şirkete
dönüştürülerek yok edilebilirdi. Becerdiler ve bizler de seyrettik... Suç
sessiz, örgütsüz ve eylemsiz kalan bizlerde.
Üstelik
düştüğümüz bu durumla kendi kendimize dalga geçiyor, böyle saça böyle tarak
diyerek umarsızca sırıtıp duruyoruz...
Bu
sözde bayramı açıktan ve öncelikle reddetmez ve karşı çıkmazsak, bu
başıbozuklar, Temmuz 2016'dan beri besledikleri tayfalarıyla ve yaptıklarıyla
haklı çıkmış olmayacaklar mıdır?
15
Temmuz baştan aşağıya yalan, yanlış ve sahte bir kalkışmaydı.
O
gece sokaklara halkı kimlerin davet ettiğini, Boğaziçi köprüsüne, kışla
nizamiyelerine, Ankara’da Genelkurmay'ın önüne (hatta içine), Emniyet Genel
müdürlüğünün civarına ellerine Türk bayrakları verilerek gönderilenleri
kimlerin organize ettiğini, menşei bilinmeyen silahları kimlerin dağıttığını,
kaç kişiye gazi maaşı bağlandığını bilmek, hesap sormak hakkımız değil midir? Birilerinin
saat onda, gidişi kapatılmayıp gelişi kapatılan köprüye askeri öğrenci
yavrularını gönderdiklerinde Komutanların nerede, hangi düğünde, hangi
muhabbette oluklarını bilmek hakkımız değil midir? İhtilal yapıyoruz diye beş askerle bir subayı
özel televizyon stüdyolarına kimlerin gönderdiğini, kimlerin polisleri uyurken
vurun emri verdiğini, kimlerin meclisi bombalayın ama saraya ellemeyin dediğini,
Kuvvet Komutanlıklarından Tugay
seviyesindeki bütün komutanlıklarda, gemilerde, uçaklarda o gece alarm verilip
verilmediğini, kimlerin şehit olduğunu, kimlerin birbirini neden, nasıl ve kime
şikayet ettiklerini, polisleri kışlalara sokup emir komuta disiplinini kimlerin
bozduğunu ve bunlara benzer daha bir sürü şeyi öğrenmenin zamanı gelmedi mi?
Ayaklanan
subayları kendileri terfi ettirip o mevkilere getirmişlerdi. Zamanın
Cumhuriyetçi ve Kemalist generallerini, subaylarını ve astsubaylarını dinlemeyip
ve zindanlara attıranlar Akape hükumetleri ve Reisleri değil miydi?
GERÇEKLER
ORTAYA HEMEN ÇIKMALIDIR
Bu
gerçeklerin, onların yapacakları gri propagandalardan önce, kimseden korkmadan,
doğruca, halka anlatılması şarttır. Vatanı parçaladılar, milleti böldüler,
devleti yok ettiler.
Şimdi
düğün bayram ediyorlar. Ordu içine sızan Fethullahçıların organize ettiği ve
aklı başındaki çoğunluk olan Kemalist general, subay ve astsubayların
katılmayarak önlendiği bu kanlı girişim sonrasını demokrasi bayramı ilan etmek,
saçmalık değil midir? Üstelik bu hain olayı bahane ederek OHAL ilan edip özel kararnamelerle
karşı düşüncede olanları hapislere atmak ve büyük çoğunluğu tehdit, şantaj ve
korkutarak susturmak, bayram yapmayı mı gerektirmektedir? Beraber oldukları
Fethullahı şimdi bizleri tehdit için kullanmaktadırlar.
Şimdi
bizler ne söylesek klavye savaşçısı oluyoruz. Ne yapalım yani? 73 yaşında bir
Resneli Niyazi duydunuz mu, ya da Karayılan? Şunu da söyleyeyim de kapatayım
ağzımı:
12
Eylül 2010'da tek adam rejimine uygun anayasa değişikliği referandumunu
yaptılar ve kazandılar. Yetmedi, bir sahte kalkışma sonucu 20 Temmuz 2016'da
bütün devleti ele geçirdiler ve Parti Devletini kurdular.
Kimdi
bunlar? Tarih yazacak kim olduklarını.
15
Temmuz Akepe yönetim kadrolarının paçalarını kurtardıkları ve orduyu ortadan
kaldırmak için büyük bir fırsatı yakaladıkları gündür. Onlar için bayram olması
kadar tabii bir şey olamaz. Bugün kimler mezarlıklarda, hapishane kapılarında
ağlıyorsa gidin onlara sorun bayram olup olmadığını.
Bizler
artık mezarlıklarda bayram kutlamak istemiyoruz. Ne demek Demokrasi Bayramı? Bu
ahlaksızca ve ahmakça yapılan kalkışma günü bizler için bayram günü değil, yas
günüdür. Gün gelecek arşivler halkın önünde ve gerçek anlamda açılacak, hangi
taraftan olursa olsun ölenlerin, yaralı kalanların ve zindanlarda haksız yere
çürüyenlerin hesabı sorulacaktır.
Altı
aydır da Çin işi ölümcül bir virüs salgını, temel sorunlarımızı ve asıl acılarımızı
unutturarak kurtarmakta hala birkaç cahil cühelanın taptığı Reislerini…
Sağlığımız,
eğitimimiz, kültürümüz şirket patronlarına emanet. Güvenliğimiz ve ekonomimiz,
Tek adamın en güvendiği arkadaşların elinde.
Unuttuk
sayıları, seçimleri ve saadetleri...
Yorumlar
Yorum Gönder