TÜRK SUBAYININ SAHİBİ MİLLETTİR!

HAKSIZLIK YAPILMAKTADIR

“Subaylar sahipsiz kaldı.” deniliyor.
Hayır! Türk Subayına önce sıralı Komutanları sonra da milleti sahip çıkar. Bunun böyle olduğunu görmek isteyenler tarihe bakabilirler. Tam itaat ve sorumluluk bahanesiyle sessiz kalan sıralı komutanların subaylarının arkasında olmadığını ve onların kirli oyunlara yem edilmesini seyrettiklerini zannedilmektedir. Yanlıştır! Atatürk Ordusunun geleneğinde durum böyle değildir.
Ne emeklisi ne astsubayı ve ne de genç teğmeni haksızlığa uğradığında yalnız değildir. Ahde vefa devamlıdır. Bunu kanıtlamak gerekmez ve bir Milli Ordu’da halk dalkavukluğu (popülizm) yapılmasına gerek duyulmaz. Hiçbir modern ordunun komuta kademesi zulmü ve hakareti mazur göremez. Adalet, devletin hukuk düzenini bozmadan sağlanmalıdır. Adaletsizliğe, zulme ve hakarete uğrayanların hakkını arayacak örgütler siyasal partilerdir.

“Komutanlar istifa etmelidirler.” deniliyor.
Hayır! Dört sarı yıldızı takabilmek herkesin harcı değildir. İstisnalar olabilir ama öz olarak büyük bir çoğunlukla komutanlar halkın içinden gelen, seçkin, kültürlü, bilgili, namuslu, vatan sevgisi, millet sevgisi, bayrak sevgisi üstün ve de her an bu değerler uğruna ölmeye hazır vatanseverlerdir. Duygularına yenilerek,“Komutan ya da Komutanların hepsi istifa etmelidir.” diyenler de tarihe bakmalıdır. Her defasında Komutanın istifası, Orduda dengeleri ve moralleri bozmuştur. Pes edip istifa etmek, intihar etmekle eşdeğer değil midir? Onların istifa etmemesini savunmak da ne ‘müesses nizam’ı ne de ‘statüko’yu savunmak demek değildir. Evet, inadına söylemiyorum, kendimce bir gerçeği vurguluyorum: Komutanlar bu memleketin vazgeçilmezleridir. Herkesten vazgeçilir, onlardan vazgeçilmez…

“Komutanlar NATO Paşasıdır.” deniliyor.
Hayır! Bir Harbiyeli, NATO Savunma Kolejinde okumakla ve Uluslararası İşbirliği Karargâhlarında çalışmakla hemen hain damgası yiyemez! Büyük haksızlık yapılmaktadır. “Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı’nda görev yapmak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Ordu komutanı ya da Kuvvet komutanı olmak için sanki yazılı olmayan bir kural olmuştur.” demek, çalışkan ve vatansever insanlara bilgisizce, düşüncesizce çamur atmak demektir. İstisnalar hariç onlar, temsil kabiliyeti yüksek, seçilmiş kurmay subaylardır ve bu milletin çocuklarıdır. Aralarında NATO’cu ve Millici diye -belki eskiden varsa bile- şimdi böyle bir ayrım yoktur. Milli bir Ordunun Komutanlarından herhangi birinin “gayri milli” olması mümkün değildir. Bilinmelidir ki en küçüğünden en büyüğüne Türk Subayı NATO’cu değil millicidir. Subay, Komutan olduğunda politik açmazların esiri olmaz. Onlar, Anadolu topraklarında Türk askerinin gölgesine bile tahammül edemeyen bir Haçlı zihniyetinin devam ettiğini, herkesten önce algılayanlardır.

“Komutanların sesleri İran olduğumuzda mı çıkacak?” diyorlar.
Böyle diyenler oyuna geliyorlar! Oysa Komutanlar, cemaat, tarikat, siyaset ilişkilerini gayet iyi bilip öncelikle astlarını ve kendilerini koruyacak şekilde tehdit değerlendirmesini yapan insanlardır. Savaşta din faktörünün, barışta cihat çığlıklarının ne demek olduğunu da iyi bilirler. Türk Ordusu Türkiye’nin dış siyasetinin oluşturulmasında ve buna bağlı olarak iç siyaset uygulamalarında tutum, davranış ve duruşuyla diğer Ordularda olmayan bir etkinliktedir. Bu gerçeğe rağmen Türkiye’de darbeler ve müdahaleler devri kapanmıştır. Çünkü herhangi bir koşulda ve zamanda mevcut hükümete yapılacak bir askeri müdahale bu kez eskiden olduğu gibi halkın desteğini alamaz. Bunu da görevleri gereği üst düzey komutanlar siyaset erbabından daha önce ve daha ayrıntılı olarak bilmektedirler.

“Komutanlar ‘Ne ABD ne AB, Tam Bağımsız Türkiye!’ diyemezler.” diyorlar.
Elbette diyemezler/demezler. Çünkü onlar bilirler ki “Tam Bağımsız” olabilmek için atılan sloganlar ve uluorta söylenenler çözüm değildir. Cumhuriyet Devrimi nöbetinin sessiz, kararlı, uyumadan ve şafak sökene kadar tutulacağını bilirler. Komutanlar İran’ın da, Irak’ın da Amerika’nın da ne olduğunu bilirler, bilmek zorundadırlar. Onlar, yıllardır Kuzey Afrika, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Avrasya politikalarında olması gerektiğini Dış İşleri Bakanları ve mensuplarına alçak gönüllü bir şekilde öğretenlerdir. Devletin ele geçirilişini milletle birlikte onun içinden gelen askerler de seyretmektedirler. Son pişmanlık fayda etmemektedir. Yıkılanlar ve yakılanlar geri gelmemektedir. Bu zapt ediliş, bu ele geçirilişte devlet adamlarının yanında Türk Ordusunun Komutanları da sorumluluk taşımaktadırlar. Doğrudur! Türk Milleti, askerin bu vicdani, hukuki ve siyasi görevlerini bilmekle beraber, vesayetin ve askeri müdahalenin ne demek olduğunu da bilmektedir.


OYUNU MİLLET GÖRMEKTEDİR

Bütün bunların dillendirilmesi kötü olmaktadır. Zararı ülkeye ve devletedir. “Çamur at izi kalsın” tekniği psikolojik harekâtın önemli tekniklerinden biri olduğunu herkes bilmektedir. Eğer uygulayacağınız psikolojik harekâtın hedefini komuta kademesi olarak tespit ettiyseniz, onun komutanlık özelliklerine yani erdemlerine saldırmanız yeterlidir. Hedef seçtiğiniz komutan ve komuta kadrolarını bilgiliyse bilgisiz, cesaretliyse korkak, inisiyatifliyse pasif, dayanıklıysa dayanıksız ve adaletliyse zalim göstermek için elinizden ne gelirse yapmalısınız. Düşmanlar, örnek, önder, öğretmen, teknisyen, teoriysen ve sorumluluk sahibi olması gereken subaylara saldırarak, bu özelliklerini yok etmeye ve onu komuta edemez duruma getirmeye çalışmaktadır. Napolyon Bonapart, “Zayıf birlikler yoktur, yalnız zayıf komutanlar vardır.” demiştir.

Türk Subayı sahipsiz değildir. Ona Komutanı, Komutanına da milleti sahip çıkar. Tarih boyunca da bu böyle olmuş, milletin içinden subay olanlara, onların içinden Komutan olanlar arka çıkmış, bütün orduya da millet siper olmuştur. Psikolojik savaş uygulamalarıyla bu topraklardaki bu geleneği yıkmak olası değildir! Yani “Ordular yenilebilir ama millet yenilemez!” Her şeyin hızla kirlendiği zamanımızda hep bir bilen olarak karşımıza çıkan Sayın Süleyman Demirel, sekiz yıldır iktidarda olup hükümet olamayanlara bakın ne diyor:
“Asker yönetmek bir sanattır!” Sonra da soruyor:
“Sekiz yüz bin kişiyi teslim ettiğin Genelkurmay Başkanına güvenmiyor musun?”

Emperyalizmin temsilcileri işlerini iyi yapmaktadırlar. Önce güvensizlik ve emniyetsizlik yaratmaktadırlar. Milli Devletin kâğıt fabrikalarından iletişim kurumlarına kadar bütün ekonomik kalelerini yok pahasına satar veya hibe ederken Milli Orduyu da yıpratarak güçsüz bırakmaktadırlar. Onu bölmek, parçalamak ve kamuoyunda küçük düşürmek en önemli koşuldur. Bu hücumlar yalnız şimdi değil yakın tarihte devamlı olmuştur. Komutanlar savaşı ve savaşın getireceklerinin neler olacağını tüccarlardan ve medyadaki köşe yazarlarından çok daha iyi bilmektedirler. İşleriyle meşguldürler çünkü. Onlar çok iyi yetişmiş askeri önderlerdir. Şeref, vatan, namus ve vazife uğruna ölür ve öldürürler Astları kendilerine ölümüne bağlıdır.

Ordu, millet, millet de ordu olduğu sürece ve bu ordunun başkomutanı da ölümsüz önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olduğu sürece Türk Subayının sahipsizliği söz konusu olamaz. Hainlerin gemi azıya almasının nedeni Türk Milleti anlamıştır! Zannedilmesin ki, Türk generallerinin tırnakları sökülmüştür!
Oyun genç, yaşlı bütün Harbiyeliler ve de Bahriyelilerce görülmüştür!
Cumhur UTKU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI