EDİLEN YEMİNE SADIK KALMAK (AHDE VEFA)

“BİR MİLLET UYUYORSA, UYANDIRMAK KOLAYDIR. UYUMUYOR DA UYUYOR GİBİ YAPIYORSA NE YAPSANIZ NAFİLE, UYANDIRAMAZSINIZ!” (Indra Ghandi)

Bütün emekli subay ve generallerin dün Beşiktaş adliyesi önünde olmaları ve “Mustafa Kemal içimizde!” diye haykırarak, hukuksuzca hapse atılmış Harbiyeli silah arkadaşlarına yapılan uygulamayı telin etmeleri gerekmez miydi? Beşiktaş’a gidip çok az bir buluşmayla karşılaşarak hayal kırıklığına uğrayan arkadaşlarımdan özür dilerim.

Orgeneral Kemal Yavuz, Orgeneral Tuncer Kılıç ve diğer muvazzaf ve emekli askerlerin gözaltına alınmasını ve aylar önce tutuklanıp zindana atılmış komutan ve devre arkadaşımızın hastalıklarla pençeleşmesine tepki böyle olmamalıydı. Herkes birbirinden hareket beklemeden tepki göstermeliydi. Partili militan gibi değil, Ordusunun arkasında olan bir asker gibi, askerinin arkasındaki bir vatandaş gibi tepki verilmeliydi. Yetmiyorsa, belki de partili militan olunmalıydı...

Eli ayağı tutan, sokaktaki eylem çocukluktur diyen, demeyen, tutuklananları seven, sevmeyen hepimizin briç masalarından iki saatliğine kalkıp meydanlara çıkmamız yakışık almaz mıydı? Ergenekon yalandır, çirkin bir oyundur diyenlerin meydanlarda toplanıp bu dediklerini kayda geçirmeleri daha uygun olmaz mıydı? Terörist ve vatan haini muamelesi yapılan yüksek komutanların ve kahraman askerlerin silah arkadaşları olarak yanlarında olduğumuzu millete duyurmamız iyi olmaz mıydı?
Düşününüz!

Emekli askerler, silah arkadaşlarına ve ellerini omuzlarına koyarak birlikte yemin ettikleri kendi devre arkadaşlarına neden destek vermezler? Neden susarlar? Neden emekli subay derneklerinden bir organizasyon beklerler? Hiçbirimizin evi çamaşır çekmecelerine kadar arandı mı? Herhangi birimizin evindeki iki tabanca, bir av tüfeği ve bunlara ait iki yüz mermi bulunduğunda hiç “astsubayın, albayın, generalin evi cephanelikti..." diye gazetelerde yazıldı mı? En önemlisi kırk yıl şanlı Türk Ordusunun üniformasını giyip, devletten en yüksek emekli maaşını hak ederek alan bizler, kendisini Cumhuriyet savcısı zanneden kılıksız bir kişinin karşısında esas duruşta sorguya çekildik mi?
Düşününüz!

Peki hal böyleyse, Kemal YAVUZ, Hurşit TOLON, Şener ERUYGUR, Tuncer KILINÇ, Erdal ŞENEL, Veli KÜÇÜK, Arif DOĞAN ve diğer adını anımsayamadığım askerler zindandan çıkıp, sağlıklarına kavuştuklarında, orduevinde karşılaştığımızda yüzlerine bakabilecek miyiz? Zindanlarda ölürlerse cenazelerine gidebilecek miyiz?
Düşününüz!

Neden tepki konulmaz? Neden hep tepkiyi muvazzaflardan ve de Genelkurmaydan bekleriz? O Genelkurmay Başkanı içimizden biriyse ve onunda bizim gibi düşündüğü biliyorsak onun yerine kendimizi koyup içinin kan ağladığını, elinin kolunun "demokrasi kılıcı" karşısında, NATO ve ABD dengeleri uğruna sabrettiğini ve köprüleri atmamaya özen gösterdiğini bilmiyor muyuz? O zaman onun yerine neden biz kitlesel eylemlere geçmiyoruz? Neden torunlarımızın geleceğini AB ve ABD ipoteğine bağlıyoruz? Kitlesel eylem için bir organizasyon yoksa neden yapılmıyor, yapılamıyorsa neden hazır bir siyasi partiye üye olup onu harekete geçirmek için çaba sarf etmiyoruz?
Düşününüz!

Korkuyoruz! Bedenlerimiz ve ruhumuz korkuya alıştırıldığı için korktuğumuzu da bilmiyoruz… Öğlene doğru alıştığımız sakal traşını olup, takım elbise ve kravatımızı takıp derneğe ya da kahveye gidip oyun oynamak keyif veriyor. Buna alıştırdık kendimizi… Ya da orduevinin meyhane kısmında arkadaşlarımızla eski hikâyeler eşliğinde rakı içmek daha hoşumuza gidiyor. Sonra da kalkıp şimdiki subayları, generalleri kötülüyor, bizim zamanımızda böylemiydi diyoruz. Bedenimize ve ruhumuza ihanet ediyoruz…
Düşününüz!

Bizler görevimizi yapıp köşesine çekilecek kişiler değiliz. Daha görevlerimiz var... Vazifeyi ihmale sürükleyen merhametin memlekete ihanet olduğu bilinciyle yaşamadık mı? Vazifesini yapmayan hükümetlere, vazifesini yapmayan yargıya, vazifesini yapmayan askere merhamet mi edeceğiz? Türk Ordusunun askerlerini terör örgütü üyesi yapan vicdansız ve Allahsızlar, bir gün bizleri de içeri alacaklardır. Bu artık doğaldır. Bizimle ilgisi olmayan bir yanlışı fırsat bilip kara çalmak, bu şerefsizlerin tarih boyu yaptığı işlerdendir. Millet bu alçakları tanımaktadır. Cumhuriyete, laikliğe, devlete, millete, halka ve devrime kast edilmektedir. Açıkça Türk Devrimine meydan okunmakta ve suç işlenmektedir. Bu suçu görüp sessiz kalmak suça iştirak etmek değil midir? Bu suça dur demek insani, hukuki ve milli bir sorumluluk değil midir? Emekli Orgeneral Kemal Yavuz’un bilgisayarında yazılanlar, tuttuğu notlar ve telefonundaki görüşmeler onu ilgilendirir. “Komutanım” diyerek hitap ettiğimiz bir emekli orgeneralin evinden alınışı, kafası eğilerek arabaya bindirilişi ve bir tarafın adamı oldukları yüzlerinden belli polis ve savcıların karşısında esas duruşa geçirilmesi hepimizi ayni çetenin üyesi yapmaz mı? Bu durumda hepimiz suçluyuz! O halde tutuklanacağınız ve soruşturularak yargılanmadan zindanlara atılacağınız günlere hazır olun! Eşinizi, çocuklarınız ve torunlarınızı ve kapı komşularınızı da buna hazır edin!

Uyur gibi yapanları uyanıklar gayet iyi kullanmakta bu durum da düşmanların işine yaramaktadır. Mustafa Kemal Atatürk, Türk Devrimini yarım bırakarak öbür dünyaya göçmüştür. Bize düşen görev, Türk Devrimini devam ettirmek ve altı oku hayata geçirmek olmalıdır. Halkı en iyi tahlil eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Halk hep aynı halktır. Bunca teknolojik, sosyal değişime ve evrensel alanda kullanılan televizyon, cep telefonu ve internete rağmen değişen bir şey yoktur. Atatürk'ün Ordusuna mensup Subayların eşkıya, mafya ve kaçakçılarla işi yoktur. Varsa da bunlar Mustafa Kemal Atatürk'ün subayı değildir. Sizin ahlak anlayışınızla onun ve de benim ahlak anlayışımız birbirini tutmaz. Ama hiç olmazsa vatan sevgimiz ve millet aşkımız bir olmalıdır... Eşkıya ile kişisel hesaplar içine giren, mafya bozuntularını adam yerine koyan, Kürtlerin tamamını vatan haini sayan devlet görevlileri hep olmuştur. Bu gidişle olmaya da daha bir hızla devam edecektir. Derin devleti sığ adamlar aramaktadırlar çünkü…
Düşününüz!

Dürüstlük, vatanseverlik, vazife ve şeref üzerine çok şeyler yazılmıştır! Yöneten ister kral, padişah, diktatör olsun, ister oligarşi, ister Cumhuriyet olsun, yönetebilmesi için kuvvete ihtiyacı vardır. Devlet sistemlerinde de bu silahlı kuvvete Ordu denir. Ordunun milli olması, halk ordusu olması ya da paralı ordu olması yönetenler için o kadar önemli değildir. Çünkü onların istediği ordu, vatanın bölünmesi, milletin parçalanması ve devletin yok edilmesinin önüne geçmek ve ona siper olmak için savaşan değil, hükümetin (yönetenlerin) istediği yer ve zamanda savaşabilen ordudur... Galiba Türkiye’de siyasetle ilgilenen herkes şu önemli iki gerçeğin hakkını teslim eder: “Birincisi, daha bir süre Türk Ordusu Türkiye’nin iç ve dış siyasetinin oluşturulmasında ve uygulamasında duruşuyla etkin olacaktır. İkincisi ise bu birinci gerçeğe rağmen Türkiye’de darbeler ve müdahaleler devri kapanmıştır.” Ben bir asker olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Silahlı Kuvvetlerinin başına getirilen/gelen Genelkurmay Başkanı hakkında kötü söz söylemem ve söyletmem. Oysa bu güne kadar terfi edemeyen onun devre arkadaşlarının birçoğunun ondan daha kıymetli subaylar olduğunu bildiğim halde... Bir yerlerdeki yanlışlara karşı birlikte direnmek hakkımız olmalıdır! Vatan, Millet ve Cumhuriyet, gözümüzün önünden kuyruklu yıldız gibi kayıp gitmektedir... Bir millet devletine güvensiz hale, birbirinden korkar hale, telefon kullanamaz hale böyle getirilirdi. Bir devletin ordusu ancak böyle yenilgiye uğratılırdı. Yargı ancak böyle siyasallaştırılır, siyaset de ancak böyle çamurlaştırılırdı. Sizce altı oku ve Kemalizmi hayata geçirinceye, ondan korkanlara onu benimsetinceye, öğretinceye kadar dağlarda ya da sokaklarda olmamız gerekmiyor mu?

Deniz ötesi fenerlerden ve sadakaya alıştırılmış halktan gelen onay bir gün kesilecektir. Keser dönecek, sap dönecek hesap verme günü eninde sonunda gelecektir. İstediğimiz Komutanlarımızın ve silah arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını sağlamaktır. Türk askerleri ve Atatürk’ün generalleri düşman esaretinden kurtarılacaktır. Zannedilmesin ki, Türk generallerinin tırnakları sökülmüştür! Oyun genç, yaşlı bütün Harbiyelilerce görülmüştür! Hainlerin gemi azıya almasının nedeni de milletçe anlaşılmıştır!

Edilen yeminden dönülmez! Vatanseverlikten emekli olunmaz. İyi bir asker nöbetteyim deyip, kör kuyularda uyuklamaz… Vatan mevzilerini, ölene, şafak sökene ve bizden sonrakilere sağlam teslim edene kadar tetikte beklemeliyiz!

Cumhur UTKU, E.P.Alb.(1967), 11 Ocak 2009

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI