KOMPLEKSLİ YAZI


O kadar çeşit yazıcı vardır ki bu medyada, kimisi komplekslerini tatmin için yazar, kimisi yazdıkça kompleks sahibi olur…

 
Kiminin derdi manşetlere yetişmektir, kimininki ise manşet attırmak… Kimi halkçı aydın olduğunun dokundurması çabasındadır, kimisi gerçek halk aydınıdır. Kimi, ayda iki kez doğru yazar bozuk saat örneği, kimisi yazdığı doğruları bir başka yazısıyla berbat eder. Kimisi küfürbazdır, kimi çok kibar… Kısaca sokaktaki insanlar neyse, köşedeki yazıcılar da o dur. Yani bizden biridir. Ama bazıları var ki daha da bizden biridir; Diyarbakırlı Bekir Coşkun, İzmirli Yılmaz Özdil gibi…

 
Köşe yazısı güncel olur, makale dediğimiz ise kapsamlı ve her daim geçerliliği olan yazı olmalıdır. Bazıları güncel yazacağım diye semt pazarların görüntülerinden esinlenir, bazıları ise evrensel yazacağım diye felsefe kitaplarından alıntılar yapar. Velhasılıkelam, çeşit çeşit köşeciler, yazıcılar vardır. Bu yazı da bunlardan biridir.

 
Balyoz denen yalanı, ‘Taraf’ denen fesat yuvası yarattı. Bu gerçek! Orada yuvalanan ve fesattan nemalanan bir köşeci eski asker tanırım. Tanırım derken yazılarından tanırım, ismini vermem reklama girer. Bu adam doğruların feriştahını söylese on para etmez! Köşecilerin çeşitlerini sıralarken başta komplekslilerden söz etmiştim ya, işte o karmaşık balıklardan epeyce var Türk medya tavasında… Kompleksleri yağ bağlamış, kuyruk acısı şaha kalkmış bir eskimiş askerin, önce okşayan sonra da sokuşturan yazılarını kimse okumaz. Düpedüz kışkırtıcılık yapıp sözüm ona demokrat bir şekilde bilgi çarpıtması yapmaktadır. Yazıcıya değil, yazdırana ve döktürdüklerini alkışlayana bakılmalıdır. Çatlamasını ve yarılmasını 10 yıldır beklediğimiz Fethullahçıları ve Akepe’yi besleyenler de bunlardır.

Çatlamaları gerekenler, gelin görün ki biz millicileri çatlattılar! Bakıyorum da deneyimlerimiz bizi doğruya götüreceğine yanlışa götürüyor... Bazı asker arkadaşlarım bu tür şaklabanlara hak verir gibi “1980 den sonra TSK içinde yeni ve imtiyazlı bir generaller sınıfı yaratıldığına tanık olmadınız mı?” sorusunu dahi sorabiliyorlar. Türk Ordusunda hiçbir dönemde imtiyazlı generaller sınıfı yaratılmamıştır... Bazı generaller bazı zamanlarda kendilerini imtiyazlı görmüş ve astları da buna ses çıkartmamış olabilir. Bu soruyu sormak, Türk Ordusu'na Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü eşdeğerinde bakmak demektir ki, zaten kendisine “TSK” diyerek, mensuplarına “Silah Arkadaşlarımız” yerine “personelimiz” diyerek şimdiki Karargâh bu tür bakış açısını gayet demokratik bir şekilde becermektedir.

Askerin, hele üst rütbelere gelmiş bir Harbiyelinin üslubu “Millici” bir üslup olmalıdır. Yakıştıranlar ne yakıştırırlarsa yakıştırsınlar, bakılmaz ve aldırış edilmez! Münazara sürer, münakaşa şu noktada biter; olaya çağdaş kişisel haklar açısından bakanlar ve çağdaş toplum, kamu hakları açısından bakanlar... Belki iki taraf da haklıdır! Çağdaşlık yolsuzluk, yoksunluk ve soysuzluksa, ben çağdaş değilim!

Biraz olgunluk lütfen! Millici olması gerek askerlerin emeklisinden başlayıp muvazzafına ulaşarak onları sosyal demokrat yapacağım diye uğraşmayın artık! Sizler yani tarafgirler, bizim yerimize yeteri kadar sosyal demokratsınız zaten, yetmez mi?

 
Ne kadar çırpıntı yaratırsanız yaratın, ne kadar kaşırsanız kaşıyın, dönek söylemlerden öteye geçemiyor, mevcut muvazzaf ve emekli askerleri taraftar yapamıyorsunuz kendinize! Onlar size inansalardı şunu söylerlerdi:

“12 Eylül olmasaydı eğer, hepimiz mutlu ve rahat olacak, dağlarda değil, deniz kenarında yaşayacak, yan gelip yatacaktık. Bu beş general darbe yaptı, kendileri zengin oldu bize de yoksulluk düştü ey millet! Gelin tarihi de, askerleri de, devleti de öldürelim. Olmadı topluca intihar edelim!”



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI