YIKILMAMAK İÇİN!

“Müesseselerin hukuk ve salâhiyetini muhafaza etmek doğrudan doğruya o müesseseleri yaşatmak demektir. Bir memlekette darülfünun müstakil yaşar ve tedrisat itibariyle müderrislerin noktai nazarı alınarak umumî hatlar çizilirse o vakit darülfünunun hakikî semerelerini kabul etmek icap eder. Yoksa Darülfünun Emininin, Darülfünun Heyetinin ve Darülfünun Divanının yaptıkları program lâlettayin bir vekil tarafından bozulacak olursa o darülfünun hakikî vazifesini yapmış olamaz. ( … ) Tabi’idir ki Talim ve Terbiye Dairesinin noktai nazarı alınmadan çocuklarımızın terbiyesi hakkında lâlettayin mütalâa dermeyan edemeyiz. Onun içindir ki ilk mekteplerimizde, orta mekteplerimizde ve liselerimizde tatbik etmekte olduğumuz bu hususu lâğvederek Darülfünuna müstakillen emir vermek salâhiyetinde değiliz.“ (Mustafa Kemal Atatürk'ün fikir fedailerinden biri olan Maarif Vekili Mustafa Necati Bey'in 23 Mayıs 1926 günü TBMM'nde yaptığı konuşmasıdır.)

İsteyene günümüz Türkçesiyle de yazayım: “Kuruluşların hukukunu ve yetkisini korumak demek o kuruluşları yaşatmak demektir. Bir ülkede Üniversite bağımsız yaşar ve eğitim gereği öğretmenlerin görüşü alınarak genel hatlar çizilirse o zaman Üniversitenin gerçek ürünlerini kabul etmek gerekir. Yoksa Üniversite rektörünün, Üniversite Yönetiminin ve Üniversite Senatosunun yaptıkları program bir milletvekili tarafından gelişigüzel bozulursa o üniversite gerçek görevini yapamaz. ( … ) Doğaldır ki Eğitim ve Öğretim Dairesinin görüşü alınmadan çocuklarımızın öğrenimi hakkında gelişigüzel beyanlarda bulunamayız. İlk, Orta ve Lise’lerde uyguladığımız bu prensibi bozarak Üniversiteye ayrı bir uygulama yapması için özel emir vermeye de yetkimiz yoktur.”

İnanmayan TBMM zabıtlarına baksın. Mustafa Necati’nin bu konuşmasını Milletvekillerine, Bakanlar Kuruluna, Milli Eğitim Bakanlığındaki devlet görevlilerine, YÖK üyelerine ve Üniversiteler Arası Kurul üyelerine e postayla göndermek için zaman harcamayın sakın. Hiç bir şey elde edemez ve hiçbir şekilde onları geçmişimizden örneklemelerle geleceği düzenleme doğrusuna çekemezsiniz.

Günlük gazetelerin derlediği aşağıdaki saptamalar ise Mustafa Necati Bey’den bu yana ne halde olduğumuzu çoktan haykırıyor bile;
“Öğretmenlerin yüzde 48'i ek iş yapıyor. Yüzde 57'si kirada oturuyor. Yüzde 82'si bankaya borçlu yaşıyor. Yüzde 34'ü tüketici kredisi, yüzde 29'u otomobil kredisi, yüzde 14'ü konut kredisi borçlusu... Yüzde 49'u "yeni bir takım elbise alırken çok zorlanıyorum" diyor. Yüzde 36'sı maaşlarından her ay ancak 25 YTL'yi sosyal yaşamda gelişme ve etkinlik için ayırabiliyor. “

“Okulların yüzde 46'sının bahçesi yok ya da çok dar. Yüzde 66'sının tuvaleti bakımsız… İlköğretimde 117, liselerde 145 öğrenci okulda tek tuvalet kullanıyor! Her dört okuldan 3'ü dönem başlarında veli ve öğrencilerden toplanan harçlık, katkı payı türü yardımlarla ayakta duruyor. Derslik başına ilköğretimde 60, liselerde 53 öğrenci düşüyor. Müzik odası yok. Dil laboratuarı da yok.”
“İlköğretim ve liseler dahil 600 bin öğretmen var, ancak bunların 100 bini ücretli ve vekil öğretmen olarak çalıştırılıyor. Ülkenin doğusunda, batısında, güneyinde, kuzeyinde yaşları 22-25 yaş arasında genç öğretmenler sözleşmeli olarak ayda 280 YTL ücretle çalışıyor. Sözleşmeli olmayanların aylığı ise 800 ile 900 YTL arasında... Yılda yaklaşık 7 bin 500 dolar ediyor. Avrupa ülkelerinde ise öğretmenler yılda ortalama 30 ila 40 bin dolar maaşla çalışıyor. Okullarda öğretmen açığı var. 200 bin öğretmen ise İŞSİZ. “
Bu saptamaların doğru olmadığını iddia eden birisi çıksa keşke…

Geçen gün Mümtaz hoca çok doğru, çok faydalı ve çok iyi bir yazı yazmış. "Cumhuriyet dönemlerinde doğup büyümüş birkaç kuşağın birden ayağa kalkma ve "Yıktırmayız" diye haykırma günüdür." demiş. Demiş de 14 Nisan 2007 tarihinden bu yana bu millet hep "yıktırmayız!" diye haykırıp duruyor. Aradan geçen süre içinde neler oldu? Benim aklıma gelenler şunlar oldu, %47 ile güçlenerek şeriat yanlıları iktidara geldi, tarikat yanlıları Cumhurbaşkanı oldu, ekonomi çöktü, enflasyon yükseldi, sol partiler küçüldü sağ partiler dağıldı ya da yok oldu, türban hortladı vs... 14 Nisan yarar sağladı sağlamasına da yürüyüşe başlayacağımız önümüzde uzayıp giden yollar açmadı. Demek ki Mümtaz hocanın milleti birlikte bağırmaya davet etmesi boşuna. Çünkü birlikte bağırıyoruz hep de bir şeyleri değiştiremiyoruz. Hatta belki de daha kötü oluyor bağırmamız. STK diye diye bu memleketin emekçisini, memurunu ve de köylüsünü yanına almadan eline bayrağını alan işsiz gençler ve emekliler Anıtkabir yollarında ağlar dururlar ve kendi kendilerini kandırırlar daha... Ben bu gerçeği ADD içinde yıllarca yaşadım ve yaşıyorum.

Peki, ne yapılması gerekir? Yani ayağa kalkmak nasıl olur? Parlamento içindeki ve dışındaki sağlı-sollu bütün muhalefet partileri, bir Cumhuriyet Platformunda birleşirler ve önümüzdeki yerel seçimler için daha şimdiden bu yollu bir protokol yapıp bunu millete duyurur ve önümüzdeki bir yıl boyunca mevcut yasalar uyarınca birlikte çalışır ve Akepe'ye büyük -küçük hiçbir belediyeyi vermezlerse kurtulduk demektir. Bir de tabi en başta Mümtaz Soysal gibi deneyimli diğer siyasal önderlerin de buna inanması ve bazı özverilerde bulunmaları bu kurtuluşu hızlandırır. Bu gerçeği 22 Temmuz seçimlerinden önce de haykırmış ama kimseye adım attıramamıştık. Bu yol gene tek çıkış yolu olarak önümüzdedir.

Sivil toplum kuruluşlarındaki arkadaşlar dernekçiliği bırakacaklar, bir siyasal partiye üye olacaklar, seçim fırsatçılığı ve seçilme hesapçılığı yapmayacaklar ve dağ, bayır, atölye, fabrika demeden partileri için, dolayısıyla bu platform için çalışacaklar. Sol cenahta bu platformun çatısının bulunması zor gibi gözüküyor. Oysa bu çatıyı çatmak yaşamsal zorunluluktur. Sağda ise iki Yaşar'ın (Okuyan ve Yaşar Nuri Öztürk) birleşmeleri dikkat çekici ve ümit verici gözüküyor. Merkez sağın da birleşmekten başka çaresi yok. Ama her iki cephe de bu işi Müslümanları incitmeden yapacaktır. Ne yazık ki siyasetle ilgilenen ve fukara bırakılan çoğunluk, din konusunda yanlış bir duyarlılık içindedir
Biz, bu düşüncelerimizi partilere üye olup parti yönetimlerine dayatırsak, Mart 2009 seçimlerinde Akepe ve Amerika (yani kürsel, sömürgen yayılmacılık) alaşağı edilebilir. Bir de akıllıca ve yavaş yavaş... Yani kar, boran ve fırtınayla değil güneşle birlikte yavaş yavaş ısıtarak. Ayni onlar gibi... Demokrasi ve siyasal durum asgari müştereklerde birleşmeyi gerektiriyor. Yoksa birlikte ölmek bu vatan için kolaydır - dedelerimiz öldü, biz de daha bilinçli ölürüz - ama zor olan yaşamak ve bu yaşama birlikteliğini sağlamaktır.

Yurdun ulusal eğitimini yok edenleri seyredenleri de biz de mi seyredeceğiz? Yukarıdaki sayısal verileri bir daha bir daha okuyacağız. Sesimiz kısıldı haykırmaktan. Mustafa Necati, Reşit Galip, Vasıf Çınar kalkıp bizim de yüzümüze tükürecekler. Onların kuruluş ve kurtuluş çabalarını seksen yıl sonra unuttuk mu? Artık birlikte olmak, bu siyasal ve ekonomik keşmekeşe dur demenin zamanı değil mi dostlar?

Sizlerin huzurunda Mustafa Kemal Atatürk ve onun fikir fedailerini selamlıyor, birleşme ve yıkılmamak için birlikte yumruğu indirme umudumu koruyorum.
Cumhur UTKU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI