BALLICA KÖYÜNDE ÇÖKEN ULUSAL EĞİTİM

Eğitim, toplumsal ilerleme ve çağı yakalamanın pusulasıdır. Pusula bozulduğunda yolu tutturamazsınız. Yolunu bilmeyen toplumlar karanlıkta ne yapacağını bilemez. Eğitimde çöküş, toplumda çürümeye yol açar.

Öğretmenler yıllardır oyalanmakta, hak ettiği maaşı alamamakta ve öğretmenlik mesleğini ve onurunu yerine getirebilecek devlet desteğine sahip olamamaktadırlar. İlk ve Orta Öğretimdeki öğretmenler, özel ders vermezlerse geçinememekte, Yüksek Okul ve Üniversitelerdeki Öğretmenler de sanlarını ve makamlarını aldıktan sonra kapağı özel üniversitelere atmaktadırlar. Üniversitelerde okuyan çocuklarımız, bilim ve fenden uzaklaştırılmakta, bir meslek sahibi yapılmamakta, okul bittiğinde bu vahşi anamalcı düzende işsiz kalmakta, iş bulabilen mühendisler bile yabancı şirketlerin satış ve pazarlama bölümlerinden başka bölümlerde çalıştırılmamaktadır. Üretime katılamayan gençlerimize de, üretim araçlarını yabancılara kaptırmış milletimize de yazık olmaktadır. Tam bağımsızlık artık hayal olmaktadır. Nereden nereye gelinmiştir?

Bu noktaya nasıl ve neden gelinmiştir? Ne istenmiş, neler olmuştur? Kimler, nasıl bizi bu noktaya getirmiştir? Neyin ucu kaçmış, neyin ucu bağlanmamıştır? Gelinen bu durumda kimlerin günahı ve sorumluluğu vardır? Soruların yanıtları tarafsızca ve irdelenerek verilmelidir. Ancak cesur, çalışkan ve yetenekli olan yöneticiler, bu tür bir özeleştiriyi yapabilirler ve tarihten ders alırlar. Cumhuriyeti kuranlar, halkın gücünü, milliyetçiliğin erdemini, kamuculuk ve devletçiliğin vazgeçilmezliğini, laikliğin önemini ve devrimciliğin hızını önemsemişlerdi. Kuracakları Milli Eğitim sisteminin çağdaş olması için çok düşünmüş, çok incelemiş ve çok çalışmışlardır. Onlar, hizmet etmeye yemin etmiş devlet adamlarıydı. Onların hedefleri iktidar olmak ya da iktidarı sürdürmek değildi. Çünkü onlar biliyorlardı ki iktidar halkındı. Yani hem en hakiki mürşit ilimdi, fendi, hem de egemenlik kayıtsız şartsız milletindi.

Türk Milli Eğitimi, 1980’lerden sonra birbirleriyle kafa tokuşturan Türkçü bozkurtların ellerinden, çağdaşlaşma adı altında bugün Avrupacı, Amerikancı ve tarikatçı zihniyetin eline geçmiştir. Konuyu abarttığımızı söyleyenler, 2008 yılının Ağustos ayının ikinci günü 17 kız çocuğunun neden topluca öldüğünü bilmelidirler. Din öğretmek uğruna çocukluklarından uzaklaştırılmış, iki kap bedava yemek verilerek aklı ve zihni satın alınmaya çalışılmış fukara çocuklarına bir yaz günü Konya’nın Ballıca Köyünde elli kişilik kuran kursunda neler öğretildiğini bilmek gerekmektedir. Bunun için de Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun fikir fedailerini tanımak gerekmektedir. Mustafa Necati Bey’lerin çabalarının nasıl yarım kaldığını göremeyenler, cemaatlere teslim edilmiş çocukların, kontrolsüz, kaçak ve çürük yapının altında kaldığı Konya’nın Milli Eğitim Müdürünün ve Valisinin kişilik özelliklerini inceleyebilirler.

‘Nerden, nereye!’ demeden önce, ‘Biz neden bu hallerdeyiz?’ diye sormak doğru değil mi? Acaba üç yıl Maarif Vekilliği yapmış Mustafa Necati’nin ve altı yıl Milli Eğitim Bakanlığı yapmış Hüseyin Çelik’in icraatlarını karşılaştıran bir cetvel hazırlanmalı mıdır? Bu cetvelde nerden nereye geldiğimizin matematiksel sonucu görülebilir mi? Kimler yapıcı kimler yıkıcı belli eder mi bu çizelge? Elbette 1926’lardaki müfredat (belirtke) ve programlar 2008’lerde aynen uygulanamaz. Çağdaşlaşma devam ettiğine göre müfredat ve programlar da geliştirilmeli ve değiştirilmelidir. Değiştirilip geliştirilmiştir de. Çünkü eğitim ve öğretimde program geliştirme esastır. Ne yazık ki, bu gelişme ve bu değişmeler Türk Devriminin devamı niteliğinde olmamıştır. Devrimci öğretmen ve eğitmenler yoksa devrimin devamı olan çağdaş eğitimin istediği gelişmeler ve değişmeler de yoktur.

Gidin Ankara'nın Cebeci asri mezarlığına bakın! Mustafa Necati, Vasıf Çınar ve Reşit Galip’le birlikte yan yana yatmaktadır. Onların yaşamları bütün eğitimcilere örnek olmalıdır. Onların çabaları 1950’lere kadar devam etti. Bir devrimin ivmesiydi… Sonra karşı devrim adım adım geldi. Her olay da gelişini kolaylaştırdı. Şimdi neden hala okullarda din dersi bile zorunluyken, binlerce kuran kursu var diye düşünmekteyiz. Biz düşüne dururken Cumhuriyet hala yıkılmadıysa, Mustafa Kemal Paşa'nın ve onun fikir fedailerinin icraatlarındandır.

Antalya / 03 Ağustos 2008

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI