KÜRT DE BİZİZ TÜRK DE BİZİZ. PEKİ, BİZ KİMİZ?

AYDIN DENENLER
Bu memleketin genelkurmay başkanı konuşunca çok kızıyor bazılarımız da edebiyatçıları, müzisyenleri, ressamları ve heykeltıraşları konuşunca neden kızmıyorlar? Sanatçıların bu siyaset üstü ve aydın tavırlı konuşmalarına da ben kızıyorum. Sizi bilmem?
Bu dünyada insanların çoğunun yapamadığı hoş şeyleri yapan, göremedikleri güzellikleri gören ve söyleyemedikleri doğruları bir çırpıda söyleyebilen kişilere sanatçı denir. Onlar temiz, saf ve dürüsttürler. Dediklerine güvenilir. Bir sanatçı, Türkler bir milyon Ermeni’yi kesti, iki milyon Kürdü öldürdü, beş milyon Rumu da sürdü derse, gerçekleri bilmeyen dünyalılar ona inanırlar… Çünkü sanatçılar, yarattıkları eserlerle diğer insanlardan daha çok Tanrıya benzediklerinden dünyayı daha çabuk kandırırlar… Laf aramızda, komutan ben olsam sanatçıları –bilinçli, bilinçsiz- psikolojik savaşın askerleri yaparım. Sonra şu aydın meselesi nedir? Bütün sanatçılar aydın da bütün cerrahlar, kimyagerler, veterinerler aydın değil mi? Bizim mahalledeki kasap, müşterileriyle memleket üzerine konuşurken ismi gereksiz kıdemli gazetecilerden çok daha iyi teşhisler ve tedavi reçeteleri ortaya koyuyor. Sizce mesleği kasap olandan aydın olmaz mı? Kürt halkının hakkını savunmak aydın dediğimiz zırtapozlara mı düştü? Öte yandan Türk halkının haklarını da karanlık adamlar mı savunur oldu?

DEMOKRASİ AMA HANGİSİ?
Fukaralık diz boyu. Örneğin Diyarbakır’ın Ben-ü Sen mahallesini bir görseniz sümüklü, yalınayak, yüzlerce çocuğu anneleri sokağa bırakmış… Bu sorun demokratik hakların verilmeyişi midir yoksa üretim alet ve edevatının hakça üleştirilemeyişi mi sizce?
Yöresel ve yitik bir dilde eğitim istemek, devlet örgütüne de çoklu kurallar getirmek ve federasyon iyilik getirecektir demek yeni ve ayrı bir devlet kurmakla eş değerdir. Türklerin amcası, Kürtlerin eposu Yaşar Kemal’in demeç verdiği sosyalist düşüncelerinden çoktan vazgeçen gazeteci yavruları, bu yangının alevini milliyetçilerden daha fazla körüklemektedirler. Federasyon, bağımsız devletin bir geçiş düzenidir. Bunu Şırnak kömür madeninde çalışanlarda Babıâli’de sırtlarında gazete balyalarını taşıyanlarda bilirler. Benim anlamadığım da şudur; bu bizim Kürt arkadaşlarımıza kuracakları bağımsız Kürt Devletinin garantisini kim nasıl ve neyi teminat göstererek verecektir? Mezopotamya topraklarının tamamına Kürdistan mı denecektir? Paralarında bile Türkiye’nin yarısını atmış Avrupalılar şimdiden diğer yarısı ne yerse yesin demektedirler. Gözleri İstanbul, Ege ve Antalya’dadır onların. Gelecek yıl Irak’tan kaçmayı düşünen Amerikalılar da savaşı bahane edip 35 yıllığına sahip oldukları petrol yataklarına bekçi bulmak sevdasındadırlar. Amerika hükümetlerinin dünyadaki doğal enerji kaynaklarını ellerinde bulundurmak istediklerini mahalledeki kasabın çırağı çocuk söyledi bana… Hayretle dinledim.
Etnik değil coğrafi eyalet istiyoruz diyenler nereye kaçtılar? Leyla Zona’lara haksızlık yapıldı millet meclisinden atılmakla diyorlar. Orasının adı açık ve net ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir! Orada milletin seçilmiş temsilcileri bulunur, bulunmalıdır. Şimdiki zona’lar da dâhil meclisin tamamındaki hastalıklı kafalı Kürt milletvekillerini Kürt halkı özgür iradesiyle mi seçmiştir? PKK militanı kızı hapishaneden çıkartıp milletvekili yapan, İstanbul’da yaşayan Kürt halkı mıdır? Elbette diğer Türk milletvekillerini de halk seçmemiş, ağa, bey ya da siyasi partinin başkanı seçmiştir. Eskiden meclis milletin değil padişahındı, hâkimiyet de Allah’ındı. Bu meclisin duvarında 1920 Nisanından beri “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir!” diye yazmaktadır. O yazıyı yazanlar bizim hepimizin atalarıydı…
Hangi demokratik önlemlerle bu sorun ortadan kalkacak? Bütün demokratik önlemler uygulanmadı mı? Zaten ‘demokrasi’, ‘demokratiklik’ ve ‘demokrat’ kelimeleri benim doğduğum 1947 yılından bu yana tanımlanmaya çalışılır. Herkes kendi bildiğini tanımlamıştır. İmralı’da yazlığında ikamet eden halk düşmanı bölücü hain de kendi bildiği demokratik devletinden söz ediyor şimdi. Onun on yıldır içerde okuyup öğrendiği düşüncelere aldırış etmek, bırakın enayice makarayı tekrar başa sarmayı, vatan hainliğini kabul etmek demektir. Bir katil günah çıkartmaktadır. On yıl önce MİT’in kiraladığı uçakta “Benim annem de Türk’tür, size yardımcı olabilirim.” diyerek hemen dönen kişiyi, on yıl sonra okudu öğrendi diye ciddiye alanlar mı vardır?
Kürtçenin resmi dil olması hak mıdır? Su ve elektrik faturalarının bir yanını Kürtçe basan Belediye başkanı yurtsever midir? Kürtçe konuşup Türkçe okuyan insana, Kürtçe okumayı dayatmak demokratlık mıdır? Kürtçüleri neden Türkçülerle bir tutmuyorsunuz? İkisi de milliyetçi faşist değil midir? Kürt kızıyla Türkoğlu evlendiğinde doğacak çocuğun ana dili sanki Kürtçe mi olacak? Peki, Türk kızıyla Kürtoğlu evlendiğinde doğacak çocuk nece konuşmaya başlayacak? Hangisi olursa olsun, köyde ve de varoşta doğan gene Kürtçe, kentte ve de deniz kenarında doğan ise Türkçe konuşacak, ama ana dili Türkçe olacak mutlaka... İnsanın anasının dili değildir ana dili… Katalanlar da önce İspanyolca meramını anlatırlar. Örneğin ben de babaannemden Çerkesce değil, annemden Türkçe öğrendim ama hep aklım 89 harfli Ubıhça’da kaldı! Hep yitik dillerin özlemini çekeceğiz biz insanoğulları galiba.

AF, UMUT GETİRMEZ
Bir başbakanın milyarlık otellerde tatil yapabildiği, siyasetini sadaka vererek sürdürebildiği, milletin çocuklarının kafasına otobüsten armağanlar fırlatabildiği, bunlara halkın gıkı çıkmadığı ve bu siyasi kanunlar değişmediği sürece, hep bu ve benzerlerinin yönetimde olacağını bilmiyor muyuz? Buna karşı ne Türkler ne de Kürtler bir şeycikler demiyorlar, diyemiyorlar. İşte mesele, problem, sorun, açılım, kapanım, ayrışma, bölünme, parçalanma, tarikat, siyaset, ticaret falan hepsi burada düğümleniyor. Halk yönetime hangi koşullarda ve kaç derecelik bir eğimle katılıyor, ona bakmamız gerekiyor. Diyorlar ki kurtarıcı trajik şahsiyetlerle bu sorun çözülemez, halkın irade göstermesiyle çözülür. Doğru! Çözülseydi Demirel, Öcalan, Yaşar Kemal, Kemal Burkay, Mehmet Ağar falan bin sefer çözmüşlerdi…
PKK denen örgüt, askeri alanda yapacağını yapmış olup bundan sonra bir şey yapamayacağını, Türk Ordusunun dağlardaki asayişi temin konusunda gerçekten dünya çapında bir deneyime sahip olduğunu anlamıştır. PKK’dan geçinenler de asayişin dağlarda da korunabileceğini ama asıl kaynağın PKK’nın iç ve dış destekçilerinin susturulmasından geçtiğini de halkın anladığını anlamışlardır… Onurlu halk, onurlu devlet istemektedir. Bunun için de sana silah çekene silahını bırakması için yalvarmak değil, elinden silahını alabilecek şekilde atik davranma cesaretine sahip olunması gerekmektedir.
Af, hiçbir mekânda, hiçbir zamanda ve hiçbir koşulda çözüm olmamıştır. Affetmek bir şey yapamamanın sonucudur. Affa karşı olmanın şahinleşmek ve devlet terörü istemekle ilgisi yoktur. Bence affedenler ve devletteki vazifesini iyi yapmayanlar da affedilemezler. 25 yıl boyunca görev yapan siyasetçiler, bürokratlar ve generaller sorgulanmalıdır. Onların vazifelerini ihmal etmeleri de vatan hainliğidir. Bazı jandarma subayları ve polisler vardır ki, örneğin mafyayı etkisiz kılabilmek için onlarla ahbaplık yaparak onları kendilerine çekerek asimile etmek isterler. Ama bir de bakarsınız ki kendileri mafyanın daniskası oluvermişlerdir. Devlet, eşkıyayla pazarlık yaparsa devlet olma vasfını yitirir. O pazarlıklar sözde devletlerde olur. Kaldı ki A.Öcalan’ın derdi başkadır. Çözüm süreci kaç yıl sürecektir? Bence 4 kişilik bir PKK timi de birdir, 400 kişilik PKK birliği de… Ses getirmek için 4 kişi daha da uygundur. Bu kısa değerlendirme sonucunda görülmelidir ki PKK bitmeyecektir ve operasyonlar da durmayacaktır, biline!
Bölücüler iyi ki şiddet kullanarak ve terör yaratarak ayrılıkçı hareketi başlatıp aptalca sürdürmek istediler. Bu arada kırk bin eve alev düştü… Yoksa halka fark ettirmeden memleketin bir parçasını alıp götürmenin örnekleri doludur dünya siyaset tarihinde… Terör bitmez. PKK biter, TKK başlar. Türkiye’nin dünya siyasetindeki ve coğrafyasındaki konumu itibariyle bitmez! Ama azalır. Azaltmak da devlet güçlerinin görevidir. Bitmeyecek diye de boş veren devlet gücü yanlış yapar… Esas tehlike ise, terör bitti diyerek bölünmeyi “sözde barışçı” ve “sözde demokratik” yöntemlerle halka fark ettirmeden yürütmektir.

SİLAH KULLANMADAN PAYLAŞIM
Eğer siz demokrasi derken Kürtlerin kişisel haklarının, kamusal haklarının verilmesi derseniz demokrasiye ulaşamazsınız. Ayni coğrafyada yaşayan insanların temel hakları da aynidir. Kimsenin kimseden, kimi toplulukların ve sınıfların diğerlerinden bir üstünlüğü olamaz! Demokrasinin ön koşulu; imtiyazsız ve sınıf farklılığı olmayan toplum değil midir? Kürtlerin hangi hakları gasp edilmiştir günümüzde? Ayrıca hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, devletin küçültülmesiyle olur. Devletin küçültülmesine Anadolu dörtgeninde şimdilik erken diyenlerdenim. Daha bir doksan yıl daha geçmeli ama bu arada vatandaşlık hakları da arttırılmalıdır. Hiçbir iyi insan başkalarının özgürlüğüne ve demokratik haklarının genişletilmesine karşı çıkmaz. Ama demokratikleşmenin ve ekonomik önlemlerin de sonu yoktur. Bu konuda o bölgede alınmış olan özel düzenlemeler –GAP vs.- yeterlidir. Üstelik sorun bölgeye özgü belli bir sorun değildir. Kürtler her yerde yaşamaktadır, fukaralık her yerde hükmünü sürdürmektedir ve cahillik bütün vatan sathında diz boyudur.
İnsanın şu soru aklına geliyor: Silahlı eşkıya şiddeti kullanarak herkesi sindirdi. Şimdi bunun geçer yol olmadığını anlayınca egemenliğini silahsız ve meşru hale mi getirmek istiyor? Hukuken ve meşru zeminlerde gözle görülen, elle tutulan bir toplumsal mutabakatsızlık mı vardır? Memleketimizin mevcut her sorununu Kürt sorununa bağlamak çözümsüzlüktür, aptallıktır. Bağımsız mıyız? Kendi topraklarımızdaki varsıllığı kullanabiliyor muyuz? Emekten yana bir vergi ve gelir politikalarını sürdürebiliyor muyuz? Ekonomimiz her vatandaşa çalıştığının ve emeğinin karşılığını verecek, hakça üleşim sağlanacak çarkları çevirebiliyor mu? Bu ve benzeri sorunları yaşayan Türkler ve Kürtler ve de Çerkezler ve dahi Araplar bu topraklarda birlikte yaşamıyor muyuz?

UMUT BİRLİKTE DÜŞÜNMEK VE KARAR VERMEKTEDİR
Tek bayrağımın, tek devletimin olması ve tek ulusa ait olmam benim toplumsal alanda mutluluğumdur! Diğer toplumsal dertlerimi bu çizgiler içinde daha çabuk ve daha kalıcı olarak çözeceğime inanıyorum. “Global düşünüp yerel davranmak.” diye söylenen söz akıllıca bir sözdür. Mesele topraktan önce insan meselesidir, bu da doğru… Ama insanca yaşanılabilmesi için de iyi bir örgüte mensup olmak gerekir. Bu iyi örgüt bizim topraklarımız üzerindekiler için Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Kürt ayrılıkçılarının Atatürk’ün hepimize emaneten verdiği bu örgütlülüğün yerine başka bir örgüt koymaları olanaksızdır. Buna Anadolu halkı izin vermez! Biz hepimiz Atatürk’ün Türküyüz. Beğenilmeyen konular ve çekilmekte olan acılar, birlikte düşünerek, birlikte yok edilmelidir. Bu arada Yüce Halk, tefekkür içindeki insanlar göz ardı edilmemeli, aydın denilenlerin yalnız medyadaki kişilerden ibaret olmadığı bilinmelidir.
Büyüklü küçüklü her partinin programı bize çeşitli güzelliklerde ve ışıklı ufuklar sunmaktadır. Reçetelerde yazılı ilaçların markası ve ismi değişiktir ama terkibi aynıdır, o kadar. En acı ilaç askerlerde, en tatlı ilaç da beş yüz bilmem kaç adet gazete köşe yazarındadır şimdilik... Yol haritaları, öldürenlerin ve ölenlerin izleri, siyaset ve medyadaki kin ve husumet bir işe yaramamıştır. İşe yarayacak olan; bütün toprağa umut ekebilecek, demokrasi uğruna devletin yapısını feda etmeyecek ve ilgili ilgisiz bütün herkesin destekleyeceği alabilecek bir siyasi programda buluşmak ve bu programın kimsenin değiştiremeyeceği bir uygulama takvimini çıkartmaktır. Yüzyıllardır kötü yorumcular, yeteneksiz bürokratlar ve halk yardakçısı siyasetçiler bu sorunu ortadan kaldıramamışlardır. O halde umut, sorunu ortadan kaldıramayanların ortadan kaldırılmasındadır... Umut, halkçı aydınlarda ya da efsane komutanlarda değil, siyaseti halkla birlikte yapabilen Türk ve Kürt siyasetçilerindedir. Şimdiye kadar bu sorunu çözselerdi onlar çözerdi. İstemediler! Şimdiden sonra da bu sorunu onlar çözecektir. Yeter ki istesinler! Umut, vatan hainlerinin yol haritalarında değil, halk düşmanı katillerde değil, ölenlerin arkasından ağıtlar yakıp kinlenmekte hiç değil, umut iyi bir toplumsal planda birleştiren siyasi programdadır.
Son söz gene en büyüğün olmalıdır: “Bilelim ki, kazandığımız başarı ulusun kuvvetlerini birleştirmesinden ileri gelmiştir. Aynı başarıları ileride de kazanmak istiyorsak, aynı temele dayanalım ve aynı yolda yürüyelim.” (1923) Mustafa Kemal ATATÜRK
Cumhur UTKU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI