TÜRKİYE CUMHURİYETİNE ERMENİLER ÜZERİNDEN SALDIRILAR
ERMENİ KONUSU
Önce şunu vurgulamalıyım: “Ermeni sorunu” değil, “Ermeni konusu” dememiz daha doğru olacaktır. Yıllardır bu konuya “Ermeni Sorunu” deyip, yirminci yüzyılın başından günümüze kadar geçen sürede Ermenilerin başkalarına başkalarının Ermenilere yaptıklarını sorun haline getirmiş olduk. Oysa Ermeni konusu dediğimiz konuya “sorun” olarak baktığımızda ve değerlendirdiğimizde iki millet arasında sorun varmış ve hatta bu sorunda Ermeniler hep haklılık kazanmış gibi bir görüntünün ortaya çıkmasına neden olduk. Konuyu dillendirenlere de yardımcı olduk.
Ermeni tehcirinden yabancı parlamentolarda konuşulanlara kadar içinde Ermeni geçen bütün söylemleri, büyük Türk milletinin ve güçlü Cumhuriyetin bir meselesi, bir sorunu olarak değil, bir konusu olarak ele almalıyız. Ermeni konulu saldırılara Türk siyaseti ve bürokrasisi, “Ermeni sorunu” diye yaklaştığında, Türkiye bindiği dalı kesmekte, Gümrü, Moskova ve özellikle Kars Antlaşmasının varlığını, geçerliliğini tartışmalı duruma sokmaktadır. Kars Antlaşması (13 Ekim 1921) ile; Gümrü (2 Aralık 1920) ve Moskova (16 Mart 1921) Antlaşmalarında kabul edilmiş olan Türkiye-Ermenistan sınırı onaylanmış, Sevr Antlaşması reddedilmiş ve ayrıca taraflar savaş sonrasında meydana gelmiş cinayet ve suçlar için tam bir genel af ilan etmeyi kabul etmişlerdir. (Madde 15).
Lozan Antlaşmasıyla da konu tamamen kapanmıştır.
Bu bakımdan “Ermeni Sorunu” deyişi yerine “Ermeni Konusu” demek daha doğrudur. Türkiye’nin Ermenistan ile veya Ermenilerle çözmek durumunda olduğu bir sorunu yoktur. Emperyalizmin Ermeni konulu saldırılarına karşı Ermeni Konusu başlığı altında mücadeleye devam edilmelidir.
PROPAGANDA SAVAŞI
Psikolojik Savaş konusunun içinde bir bölüm olan propagandanın tekniklerinden biri de ele alınan konuyu devamlı tekrarlamak ve gündemde tutmaktır. Bir konu ne kadar çok tekrarlanırsa o kadar çok halkın zihnine yerleşir.
Bir insana kırk kez ‘deli’ derseniz nasıl delirirse, Ermeni konusundaki yanlış bilgileri tekrarlamak da Ermeni konusunu delirtir, zıvanadan çıkartır, yatağından saptırır ve sorun haline getirir. Bizler de bu tekrarlama tekniğini bizim doğrularımız için kullanmalı ve Ermeni Soykırımı yerine devamlı “sözde” kelimesini başa koymalı ve kırım yerine devamlı “Ermeni tehciri” dememiz gerekmektedir.
Türk yurdunu sevenlerin bir görevi de Ermeni konusunu devamlı kurcalayan ve onu sorun haline getiren dış ve iç çevrelere karşı yaptıkları bu propagandayı önlemek, gerçekleri dile getirmek ve yalanları tekrarlanmasını engellemektir. Unutulmamalıdır ki, “tekrarlamak” beyin yıkamaktır!
SAVAŞIN BAŞKA YANLARI VARDIR
Sizlere bu konunun tarihsel değil siyasal olduğunu gösteren yerel bir bilgi vermeye çalışacağım. Geçenlerde Antalya Kent Müzesinde görevli genç bir tarihçiyle tanıştım. Akdeniz Üniversitesinde yüksek lisansını tamamlıyordu. Sohbetimiz esnasında bana çok şaşırdığım ve neden unuttuğuma kızdığım bir gerçeği hatırlattı.
Bu gerçek şuydu:
9 Eylül 1922 günü, yani Mustafa Kemal Paşa’nın askerleri İzmir Kadifekale’ye Türk bayrağını çektikleri gün, Antalya’daki Rum ve Ermeni vatandaşlar daha Lozan’ı beklemeden kenti terk etmeye başlamışlardı.
Herkesin birlikte yaşadığı, kimsenin dini ve ırkı nedeniyle kimseye yan bakmadığı, komşuluk ve aile dostluklarının ön planda olduğu bu güzelim liman kentindeki güzel yaşamlarına kıyıp, denklerini sırtlarına, çocuklarını önlerine katıp niçin kaçmışlardı bu insanlar? Oysa bir başka tarih öğretmeni arkadaşımdan şu belgenin var olduğunu da öğendim:
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün 2007 basımlı “Osmanlı Belgeleri” konulu çalışmanın 12.cildinin “Ermeni Sevk ve İskânı” bölümü, 216ncı sayfasındaki bir belge:
“Nüfuslarının azlığı nedeniyle Antalya Ermenilerinin sevk edilmemeleri…” Şifre emri, Nazır Talat- İmza
Acaba çoğunluktaki Müslüman Türkler, hemen onlara eziyete ve hakarete mi başlamıştı? Bu kadar yıllık kadim dostluk ve komşuluk ilişkilerini kimler bozmuştu?
Söyleyeyim, bu ilişkileri bozanın adı SAVAŞ’dı. Savaşı kimler çıkarttı? Kendi topraklarında bu insanlara Kurtuluş Savaşı verdirmelerine neden olanlar çıkarttı! Yani Mondros’u Osmanlı’ya dayatanlar!
Savaş, yalnızca içinde karşılıklı iki taraf askerlerinin muharebeler yaptığı ve üniforma giymiş insanların vuruştuğu bir olay değildir bence… Devlet olarak bir savaşta galip de gelseniz mağlup da olsanız savaş sonrasında yenileceğiniz birçok konu karşınıza çıkacaktır. Bozulan ekonomik hayat, zorunlu göçler, yetimler ve asimilasyon! Savaşların en etkili ve kalıcı yanı bunlardır. Ticaret allak bullaktır, yönetimler değişmiştir, fırsatçılık ve yağmalama hızlanmıştır, kamu düzeni bozulmuştur… Dünyadaki savaşların tümüne ve askeri tarih araştırmalarına baktığımızda savaşların saklanan yüzünü, savaşların önünü ve arkasını, savaşlardan önce ve sonraki olayları da savaş kavramının içine sokmamız gerekmektedir.
Bence 9 Eylül 1922’de Büyük Taarruz’la Kurtuluş Savaşı bitmemiştir. Çünkü emperyalist saldırılar durmamıştır ki! Hala devam eden saldırılara karşı durulmayacaksa işin kolayına kaçılıp teslim olunacaksa o başka! Onu yani teslim olmayı, günümüzde de Türkler değil başkaları yapmaktadır.
ERMENİ VE KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN PARALELLİĞİ
Önce şunu vurgulamalıyım: “Ermeni sorunu” değil, “Ermeni konusu” dememiz daha doğru olacaktır. Yıllardır bu konuya “Ermeni Sorunu” deyip, yirminci yüzyılın başından günümüze kadar geçen sürede Ermenilerin başkalarına başkalarının Ermenilere yaptıklarını sorun haline getirmiş olduk. Oysa Ermeni konusu dediğimiz konuya “sorun” olarak baktığımızda ve değerlendirdiğimizde iki millet arasında sorun varmış ve hatta bu sorunda Ermeniler hep haklılık kazanmış gibi bir görüntünün ortaya çıkmasına neden olduk. Konuyu dillendirenlere de yardımcı olduk.
Ermeni tehcirinden yabancı parlamentolarda konuşulanlara kadar içinde Ermeni geçen bütün söylemleri, büyük Türk milletinin ve güçlü Cumhuriyetin bir meselesi, bir sorunu olarak değil, bir konusu olarak ele almalıyız. Ermeni konulu saldırılara Türk siyaseti ve bürokrasisi, “Ermeni sorunu” diye yaklaştığında, Türkiye bindiği dalı kesmekte, Gümrü, Moskova ve özellikle Kars Antlaşmasının varlığını, geçerliliğini tartışmalı duruma sokmaktadır. Kars Antlaşması (13 Ekim 1921) ile; Gümrü (2 Aralık 1920) ve Moskova (16 Mart 1921) Antlaşmalarında kabul edilmiş olan Türkiye-Ermenistan sınırı onaylanmış, Sevr Antlaşması reddedilmiş ve ayrıca taraflar savaş sonrasında meydana gelmiş cinayet ve suçlar için tam bir genel af ilan etmeyi kabul etmişlerdir. (Madde 15).
Lozan Antlaşmasıyla da konu tamamen kapanmıştır.
Bu bakımdan “Ermeni Sorunu” deyişi yerine “Ermeni Konusu” demek daha doğrudur. Türkiye’nin Ermenistan ile veya Ermenilerle çözmek durumunda olduğu bir sorunu yoktur. Emperyalizmin Ermeni konulu saldırılarına karşı Ermeni Konusu başlığı altında mücadeleye devam edilmelidir.
PROPAGANDA SAVAŞI
Psikolojik Savaş konusunun içinde bir bölüm olan propagandanın tekniklerinden biri de ele alınan konuyu devamlı tekrarlamak ve gündemde tutmaktır. Bir konu ne kadar çok tekrarlanırsa o kadar çok halkın zihnine yerleşir.
Bir insana kırk kez ‘deli’ derseniz nasıl delirirse, Ermeni konusundaki yanlış bilgileri tekrarlamak da Ermeni konusunu delirtir, zıvanadan çıkartır, yatağından saptırır ve sorun haline getirir. Bizler de bu tekrarlama tekniğini bizim doğrularımız için kullanmalı ve Ermeni Soykırımı yerine devamlı “sözde” kelimesini başa koymalı ve kırım yerine devamlı “Ermeni tehciri” dememiz gerekmektedir.
Türk yurdunu sevenlerin bir görevi de Ermeni konusunu devamlı kurcalayan ve onu sorun haline getiren dış ve iç çevrelere karşı yaptıkları bu propagandayı önlemek, gerçekleri dile getirmek ve yalanları tekrarlanmasını engellemektir. Unutulmamalıdır ki, “tekrarlamak” beyin yıkamaktır!
SAVAŞIN BAŞKA YANLARI VARDIR
Sizlere bu konunun tarihsel değil siyasal olduğunu gösteren yerel bir bilgi vermeye çalışacağım. Geçenlerde Antalya Kent Müzesinde görevli genç bir tarihçiyle tanıştım. Akdeniz Üniversitesinde yüksek lisansını tamamlıyordu. Sohbetimiz esnasında bana çok şaşırdığım ve neden unuttuğuma kızdığım bir gerçeği hatırlattı.
Bu gerçek şuydu:
9 Eylül 1922 günü, yani Mustafa Kemal Paşa’nın askerleri İzmir Kadifekale’ye Türk bayrağını çektikleri gün, Antalya’daki Rum ve Ermeni vatandaşlar daha Lozan’ı beklemeden kenti terk etmeye başlamışlardı.
Herkesin birlikte yaşadığı, kimsenin dini ve ırkı nedeniyle kimseye yan bakmadığı, komşuluk ve aile dostluklarının ön planda olduğu bu güzelim liman kentindeki güzel yaşamlarına kıyıp, denklerini sırtlarına, çocuklarını önlerine katıp niçin kaçmışlardı bu insanlar? Oysa bir başka tarih öğretmeni arkadaşımdan şu belgenin var olduğunu da öğendim:
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün 2007 basımlı “Osmanlı Belgeleri” konulu çalışmanın 12.cildinin “Ermeni Sevk ve İskânı” bölümü, 216ncı sayfasındaki bir belge:
“Nüfuslarının azlığı nedeniyle Antalya Ermenilerinin sevk edilmemeleri…” Şifre emri, Nazır Talat- İmza
Acaba çoğunluktaki Müslüman Türkler, hemen onlara eziyete ve hakarete mi başlamıştı? Bu kadar yıllık kadim dostluk ve komşuluk ilişkilerini kimler bozmuştu?
Söyleyeyim, bu ilişkileri bozanın adı SAVAŞ’dı. Savaşı kimler çıkarttı? Kendi topraklarında bu insanlara Kurtuluş Savaşı verdirmelerine neden olanlar çıkarttı! Yani Mondros’u Osmanlı’ya dayatanlar!
Savaş, yalnızca içinde karşılıklı iki taraf askerlerinin muharebeler yaptığı ve üniforma giymiş insanların vuruştuğu bir olay değildir bence… Devlet olarak bir savaşta galip de gelseniz mağlup da olsanız savaş sonrasında yenileceğiniz birçok konu karşınıza çıkacaktır. Bozulan ekonomik hayat, zorunlu göçler, yetimler ve asimilasyon! Savaşların en etkili ve kalıcı yanı bunlardır. Ticaret allak bullaktır, yönetimler değişmiştir, fırsatçılık ve yağmalama hızlanmıştır, kamu düzeni bozulmuştur… Dünyadaki savaşların tümüne ve askeri tarih araştırmalarına baktığımızda savaşların saklanan yüzünü, savaşların önünü ve arkasını, savaşlardan önce ve sonraki olayları da savaş kavramının içine sokmamız gerekmektedir.
Bence 9 Eylül 1922’de Büyük Taarruz’la Kurtuluş Savaşı bitmemiştir. Çünkü emperyalist saldırılar durmamıştır ki! Hala devam eden saldırılara karşı durulmayacaksa işin kolayına kaçılıp teslim olunacaksa o başka! Onu yani teslim olmayı, günümüzde de Türkler değil başkaları yapmaktadır.
ERMENİ VE KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN PARALELLİĞİ
Osmanlı İmparatorluğunun zayıfladığı dönemlerden günümüze kadar, batılı devletlerin “şark meselesi” dedikleri emperyal oyun eşgüdümlü bir şekilde devam etmektedir. Şark meselesinde yani batılıların Anadolu topraklarına sahiplenme meselesinde, Ermeni (Hıristiyan) konusu ile Kürt (Müslüman) konusu paralel bir şekilde götürülmüş, Ermenistan’ın yanında Kürdistan’ın da kurulmasıyla bizim Doğu Anadolu topraklarımız bizden koparılmak istenmiştir. Oyun devam etmektedir: Kürtçülük, Ermenicilik, işbirlikçilik…
Şark meselesinin şimdiki adı Büyük Ortadoğu Projesidir. İngiltere yerine de ikinci dünya savaşından bu yana Amerika, batmayan güneş imparatorluğuna soyunmuştur. Bunu görmezden gelenler, buna komplo teorisi diyenler emperyalizmin bilinçli veya bilinçsiz uşaklığını yapanlardır. Bu konunun incelenmesi ve ayrıntıları, birçok tarihçi ve birçok yurtsever siyaset bilimcisi tarafından yapılmış ve gerçekler çoktan ortaya konulmuştur.
ATATÜRK’ÜN DEDİKLERİ
Atatürk’ün Ermeni konusunda tespit edilebilen düşünceleri şöyledir:
Kasım 1920’de, “Doğu sınırlarımızdaki Ermeni gailesi lehimize kati muzafferiyetle sona ermiştir.” Sözüyle onun “Ermeni sorunu” değil “gaile”si yani (kötülüğü, belası) demeyi uygun gördüğünü öğreniyoruz. Tarih Öğretmeni dostum Doç. İsmet Görgülü’nün saptamalarında tarih sırasına göre şunları demiştir:
“Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, … Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır.” (16 Haziran 1919)
“… Kürtleri Osmanlı (Türk) camiasından ayırmak, İngiliz boyunduruğuna sevk etmek, neticede Doğu Anadolu’muzu Ermenilere çiğnetmeye yol açacak(tır).” (9 Kasım 1919)
“… Düşmanlarımız hakkımızda icat ettikleri iftiralarını bir Aralık Paris Konferansı’na da kabul ettirir gibi oldular. İhtimal bunun neticesi olarak, daha savaş esnasında birbirleriyle yaptıkları gizli anlaşmaların ve karşılıklı verdikleri sözlerin tatbikatına başlanmış idi. İzmir, Antalya, Adana, Antep, Urfa ve Maraş’ın işgalleri hep bir karşılıklı taahhütler neticesi…” (31 Aralık 1919 Ankara)
“Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bütün unsurlar,… tümüyle yalan olan en son Ermeni kırımı uydurmasını (1920’yi kastediyor) düzenlediler… İngilizler, dış durumumuzu yani toplu öldürme iftiraları ile sarsarak, … Tasarladıkları İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek bir ortam hazırlıyorlardı…” (24 Nisan 1920-TBMM)
“Ermenistan, Doğu’da büyük bir inkılap gayesi için çalışan mazlum milletler arasında, … bozguncu bir unsur vazifesi yapıyordu. Doğu milletlerinin temasına engel oluyordu. Doğu’da İngiliz emperyalistleri için bir dayanak noktası hizmeti görüyordu… Ermenistan, Doğu ihtilal makinesinin iyi işlemesine mani olmak için, bu ihtilalden etkilenecekler tarafından makinenin çarkları arasına sıkıştırılmış ecnebi bir cisimden başka bir şey değildir…” (13 Kasım 1920-Hâkimiyeti Milliye)
“Ermeniler Van ve Bitlis’i ele geçirince, Irak’taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu’da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır.” (1 Aralık 1920)
“Ermenistan topraklarını Mezopotamya’da yerleşmiş İngilizlere yaklaştıracak şekilde uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.” (27 Aralık 1920)
“Türkler tarafından Ermeniler aleyhinde katliam (İddiaları), uydurulmuş rivayetler ve bir takım yalan ve iftiralardan ibarettir.” (17 Ocak 1921-Demeç)
“Ermeni konusu, Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre düzenlenen bir konudur.” (1 Mart 1922-TBMM)
ÖZETLERSEK
*Konuyu anlatırken “Ermeni Sorunu” demek yanlıştır. “Ermeni Konusu” demek en doğru adlandırmadır.
*Konuyu devamlı yineleyerek propagandaya gelmemeliyiz. Konuyla ilgili savunmaya geçmeden konuyu basite indirgemeli ve biz de konunun doğrularını yinelemeliyiz.
*Büyük ve topyekûn savaşlardan sonra demografik yapının bozulması gerçeğini unutmamalıyız.
*Ermeni ve Kürt milliyetçiliği, halen birbirleriyle paralel olarak emperyalist devletlerce desteklenmeye devam edilmektedir.
*Her konuda olduğu gibi Ermeni konusunda da Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünmeli ve onun gibi hareket etmeliyiz.
Şark meselesinin şimdiki adı Büyük Ortadoğu Projesidir. İngiltere yerine de ikinci dünya savaşından bu yana Amerika, batmayan güneş imparatorluğuna soyunmuştur. Bunu görmezden gelenler, buna komplo teorisi diyenler emperyalizmin bilinçli veya bilinçsiz uşaklığını yapanlardır. Bu konunun incelenmesi ve ayrıntıları, birçok tarihçi ve birçok yurtsever siyaset bilimcisi tarafından yapılmış ve gerçekler çoktan ortaya konulmuştur.
ATATÜRK’ÜN DEDİKLERİ
Atatürk’ün Ermeni konusunda tespit edilebilen düşünceleri şöyledir:
Kasım 1920’de, “Doğu sınırlarımızdaki Ermeni gailesi lehimize kati muzafferiyetle sona ermiştir.” Sözüyle onun “Ermeni sorunu” değil “gaile”si yani (kötülüğü, belası) demeyi uygun gördüğünü öğreniyoruz. Tarih Öğretmeni dostum Doç. İsmet Görgülü’nün saptamalarında tarih sırasına göre şunları demiştir:
“Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, … Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır.” (16 Haziran 1919)
“… Kürtleri Osmanlı (Türk) camiasından ayırmak, İngiliz boyunduruğuna sevk etmek, neticede Doğu Anadolu’muzu Ermenilere çiğnetmeye yol açacak(tır).” (9 Kasım 1919)
“… Düşmanlarımız hakkımızda icat ettikleri iftiralarını bir Aralık Paris Konferansı’na da kabul ettirir gibi oldular. İhtimal bunun neticesi olarak, daha savaş esnasında birbirleriyle yaptıkları gizli anlaşmaların ve karşılıklı verdikleri sözlerin tatbikatına başlanmış idi. İzmir, Antalya, Adana, Antep, Urfa ve Maraş’ın işgalleri hep bir karşılıklı taahhütler neticesi…” (31 Aralık 1919 Ankara)
“Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bütün unsurlar,… tümüyle yalan olan en son Ermeni kırımı uydurmasını (1920’yi kastediyor) düzenlediler… İngilizler, dış durumumuzu yani toplu öldürme iftiraları ile sarsarak, … Tasarladıkları İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek bir ortam hazırlıyorlardı…” (24 Nisan 1920-TBMM)
“Ermenistan, Doğu’da büyük bir inkılap gayesi için çalışan mazlum milletler arasında, … bozguncu bir unsur vazifesi yapıyordu. Doğu milletlerinin temasına engel oluyordu. Doğu’da İngiliz emperyalistleri için bir dayanak noktası hizmeti görüyordu… Ermenistan, Doğu ihtilal makinesinin iyi işlemesine mani olmak için, bu ihtilalden etkilenecekler tarafından makinenin çarkları arasına sıkıştırılmış ecnebi bir cisimden başka bir şey değildir…” (13 Kasım 1920-Hâkimiyeti Milliye)
“Ermeniler Van ve Bitlis’i ele geçirince, Irak’taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu’da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır.” (1 Aralık 1920)
“Ermenistan topraklarını Mezopotamya’da yerleşmiş İngilizlere yaklaştıracak şekilde uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.” (27 Aralık 1920)
“Türkler tarafından Ermeniler aleyhinde katliam (İddiaları), uydurulmuş rivayetler ve bir takım yalan ve iftiralardan ibarettir.” (17 Ocak 1921-Demeç)
“Ermeni konusu, Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre düzenlenen bir konudur.” (1 Mart 1922-TBMM)
ÖZETLERSEK
*Konuyu anlatırken “Ermeni Sorunu” demek yanlıştır. “Ermeni Konusu” demek en doğru adlandırmadır.
*Konuyu devamlı yineleyerek propagandaya gelmemeliyiz. Konuyla ilgili savunmaya geçmeden konuyu basite indirgemeli ve biz de konunun doğrularını yinelemeliyiz.
*Büyük ve topyekûn savaşlardan sonra demografik yapının bozulması gerçeğini unutmamalıyız.
*Ermeni ve Kürt milliyetçiliği, halen birbirleriyle paralel olarak emperyalist devletlerce desteklenmeye devam edilmektedir.
*Her konuda olduğu gibi Ermeni konusunda da Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünmeli ve onun gibi hareket etmeliyiz.
Cumhur UTKU,11 Nisan 2010, Antalya
Yorumlar
Yorum Gönder