"KATİL DEVLET!"

“İstanbul’dan Van’daki bir davanın duruşması için getirilen tutuklu Akif Karabalı (24) ve Abdülsettar Ölmez (35) ile Van Cezaevi’nde yatan ancak İstanbul’daki bir davanın duruşmasına katılacak hükümlüler Medeni Demir (47), Sinan Askan (18) ve İsmet Erin (33) önceki gün cezaevi aracıyla Van’dan İstanbul’a götürülmek üzere yola çıkarıldılar. İki şoför, ikisi rütbeli on jandarma ile beş tutuklu ve hükümlünün bulunduğu araç Elazığ’a ulaştığında, motor bölümünde teknik arıza çıktı. Şoförler arızayı giderip yakıt ikmali yaptıktan sonra yola devam etti. Dün sabaha karşı 06.00 sıralarında Pınarbaşı ilçesine yaklaşılırken motor bölümünden dumanlar çıktı. Sürücü, durumu aracın arka kısmında kendilerine ayrılan bölümde oturan askerlere haber verene kadar alevler büyüdü. Tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu bölümün kilidini açmayı başaramayan jandarmalar, kendilerini dışarı atarak canlarını kurtardı. Alevler tüm aracı sardı. İtfaiye ekibi olay yerine ulaşıncaya kadar aracın, mahkûmlar için ayrılan kilitli bölümündeki beş kişi yanarak can verdi.”
17 Eylül 2011 günkü gazetelerden…

Katillik kişiseldir. Mantıksal olarak herhangi bir kuruluş ya da bir örgüte bu şekilde seslenilemez. Genelde “katil devlet” kavramını, devleti militarist bir baskı aracı, bir güç uygulayıcısı olarak gören, devletin gereksiz bir kurum olduğuna inanmış ve onun ortadan kalkmasını isteyen anarşistler kullanmıştır.

Cezaevi nakil aracının kilitli çelik kasası içinde iki tutuklu ve üç hükümlü yanarken Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakanı Arap halklarına demokrasi, insan hakları, çağdaşlık ve hatta laiklik dersleri vermek için Kuzey Afrika Ülkelerinde gezideydi. Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) eş başkanı olarak görev gezisinde… Devletin Adalet Bakanı insanlar yanarken Arap Baharı gezisinde değildi. Herhalde o da evinde uyuyor ve o gün başbakanın Türkiye’ye dönüşünü bekliyordu. Bu olayda hesaplanacak ve hesap sorulacak o kadar çok konu var ki…

Soruları sıralamaya çalışalım ve dokuz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimindeki memleketimin “adalet” işlerinin bir kısmının ne halde olduğunu görelim. Soruların yanıtlarının ne zaman alınacağını ve görevini yapmayanların ne zaman cezalandırılacağını -her zamanki gibi- yalnızca izleyelim.
• Yolda seyrederken aniden yangın çıkan araçtaki sivil ve asker görevliler kendilerini kurtarırken iki tutuklu ve üç hükümlünün kilitlendiği kabin anahtarının çıkan panikte kaybedilmesinden dolayı kapının açılamayıp cayır cayır yanmasına cinayet denmez mi?
• Bu cinayeti bilmeden ve elbette istemeden devlet görevlileri mi işlemiş ve dolayısıyla katil mi olmuşlardır? İşte bu noktada görevliler değil onlara bu olumsuzlukları yaşatan devlet katil olmuştur. Dava İstanbul’daysa tutuklu ve hükümlüler neden Van cezaevindedir?
• Van’dan İstanbul’a 1650 kilometre uzunluğundaki bitmez karayolu neden kamyondan bozma cezaevi aracıyla gidilir?
• Demiryolu neden yeğlenmemiştir? Neden dokuz yıldır demiryolu -ve deniz yolu- taşımacılığı çekici ve ucuz hale getirilmemiştir?
• Hava yoluyla hükümlü taşınması fazla masraflıysa sevk edilenin bu yolu isteme hakkı var mıdır, varsa ve istenmişse neden uygulanmamıştır?
• Görevlilerin yolluk ve harçlıkları devlete uçak masraflarından daha pahalıya mı gelmektedir? Uçak, hükümlülerin kaçma olasılığını arttırmakta mıdır? Uçak yolcu ve görevlilerinin rahatsız olmasından mı çekinilir?
• Bu duruma benzer (bir ilden diğer ile hükümlü taşınan) kaç dava görülmektedir? Kaç hükümlü ve tutuklu bu şekilde taşınmakta ve taşınacaktır?
• Araçta yangın neden çıkmıştır? Uzun yol öncesi hazırlık ve bakımı için araç şoförüne olanaklar tanınmış mıdır?
• Taşıma için yazılı emir var mıdır? Emri kim, neden vermiştir?
• Bu tür bir olay daha önce de meydana gelmiş midir? O zamandan bu yana ne gibi önleyici tedbirler alınmıştır?
• Yol süresi boyunca emir komuta kimdedir, olay anındaki yetkili kimdir? Deneyimi nasıldır?
• Bu olayın soruşturması idari mi adli mi olacaktır? Soruşturmayı yerelde ve merkezde kim/kimler yapacaktır?
• Olay kamuoyunca duyulup kızgınlık uyandırdığına göre soruşturma sonucu da kısa zamanda ve nasıl kamuoyuna duyurulacaktır?
• Ölen beş vatandaşın ailelerinin açacağı tazminat davası neticesinde tazminatın ödenmesi nasıl olacaktır? Devletten tazminat alamayan davalılar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurarak hakkını arayabilecek midir?
• Manşetlerden haber yapılan bu olayı kamuoyu unutmayacaktır. Dava sonucu beklenmeden devlet katil olarak ilan edilmiş olmayacak mıdır?

Bu olay göstermektedir ki; haklı, haksız cezaevlerinde yatan binlerce vatandaşımızın can ve mal güvenliği sağlanamamaktadır. Tutukluluk sürelerinin uzatılması, davaların yavaş seyri cezaevlerindeki ve ona paralel diğer hizmetlerde aksamalara hatta bu olaydaki gibi facialara meydan vermektedir.

Gerek kamuoyu gerekse büyük millet meclisi, Adalet Bakanlığının ceza ve infaz konusundaki sorunlarını inceleyip çözüm için yorum dahi yapmamakta, cezaevine düşenlere yıllardır hep kader mahkûmu gözüyle bakılmaktadır.

Bizim bir devletimiz varsa ve o devleti dokuz yıldır sözde seçimlerle, sözde işbaşındaki sözde siyaset ve sözde bürokrat erbabı yönetiyorsa, suç devlet denilen manivelada değil, o manivelayı yıllardır ellerinde tutan yöneticilerdedir. Generalleri sırf görevlerini yaptıkları için cezalandırılan, öte yandan sivil bürokratları görevlerini yapmadığında onları cezalandırmayan bir devlet, devletlik özelliğini yitirir. Devleti yönetenler de yöneticilik özelliklerini…

Kendini sorgulama erdemini yitirmiş kişilerin meydana getirdiği yönetimlerde istifa kavramı söz konusu olmamaktadır. Bırakın yetkililerin istifayı düşünmelerini, olayın mağdurları bile yetkililerin istifa etmesini akıllarına getirmiyorlarsa, devlet katil olmakla kalır. Son zamanlarda istifa etmek, “kendi isteğiyle emekliliğini istemek” diye yalanlaştırılmış ve kamuoyu uyutulmuş, kandırılmıştır.

Şimdiki ve gelecekteki Türk vatandaşlarının bu olaydan dolayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne “Katil Devlet!” dememesi için en yetkin sorumlu olan Adalet Bakanı istifa etme erdemini göstermelidir. Devletin katil olması mantıksız olduğuna göre bu erdemi gösteremeyenler en azından çelik kasanın içinde cayır cayır yanan beş yurttaşın çoluk çocuğu ve yakınlarınca “katil” olarak anılacaktır.

Son bir soru da şu: Olayda görevli 20 yaşındaki sekiz jandarma erinin psikolojik ve sosyolojik savrulma ve ruhsal incinmelerinin hesabını kimler verecektir?

Cumhur UTKU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI