ANTALYA, ANTALYALILARA BENZER


Antalya Türkiye’ye benzemiyor. Zaten hangi kent kendi memleketine benziyor ki? Rize, köylerine benziyor mu? Malatya sularına, Edirne gün doğdu tarlalarına, Kayseri Erciyeş dağına benziyor mu artık?

Cami ve kiliseleri çıkarttığınızda tarihine benzemez bizim kentler. Daha doğrusu tarih yoktur ki! İstanbul hariç. O kentte süslü konaklarla şadırvanlı çeşmeler kalır. Ama İstanbul Türkiye’midir? Örneğin St. Petersburg’da ibadethane yapılarını çıkarttığında geriye neler neler kalır. Heykeller, köprüler, kuleler, kışlalar ve bir sürü alt yapı eserleri… Nereden nereye? Petersburglular deniz ve güneşi görmeye Antalya’ya gelirler de Antalyalılar, Petersburg’un nasıl ve nerede olduğunu bilmezler. Bu bilgiye ihtiyaç da duymazlar.

Zaten Antalyalı yoktur. Antalya’da Antalyalı dışında Türkiyeliler ve epey de değişik dünyalılar yaşar. Asya ve Rusya kaçkınlarının, verimsiz topraklar kaçkınlarının ve terör kaçkınlarının geçici iş için geldiği, emeklilerin ucuz hayat beklediği kenttir burası. Çarşısı dönerci, pazarı köfteci doludur. Suyu sudan ucuz olup yaz kış klima yakıldığından elektriği pahalı bir kenttir.

Yivli minareyi ve eski liman civarındaki kalıntıları saymazsak kültürü olmayan kent diyebiliriz Antalya için. Minarelerindeki rahatsızlık veren hoparlörleri sökemeyen belediye başkanları “kent akıl merkezi” gibi “kent müzesi, konseyi” gibi bir, iki kültürel olayla tatminkâr olmaya çalışmışlardır. Yüzde çok az kişisi Müslüman olan bu kentte çıplak sesli müezzinlerin ezan sesi yerine ayni anda tek merkezden yayınlanan hoparlör sesi duyarsınız.

Geniş bulvarları, yeni battı çıktıları ve birçok yürüyen merdivenli üst geçitleri vardır kentin. Bunlarla öğünen belediyelerin trafiğin sıkışıklığını görmezden gelmesi insanların umurunda değildir. Antalya’yı bilmeyenler tatil beldesi sanırlar. Antalya’da oturuyorum dediğinde bilmeyenler seni her gün tatildesin sanır… Kent merkezinin tatille hiçbir alakası yoktur. Kent merkezinde rehberlerin kılavuzladığı orta sınıf yabancı gezginci gurupları eksik olmaz. Meydanda otobüsler gurupları indirir, bir iki sersem sepelek dolaşmadan sonra rehberler merdivenlerden aşağı limana indirirler yabancıları. Sonra mazotlu teknelere doldurup kıyı turu yaptırırlar. Dönüş, gene meydandaki otobüslere doluşup her şey dâhil otellere geri dönmektir. Bileklerinde sarı, mavi, kırmızı işaretleri vardır hepsinin ve hepsi şaşkındır… Kent merkezinin sakinleri bu kalabalıklara alışmışlardır ve aldırış etmemeleri mükemmeldir. Antalyalı tatilci değildir, tatil seyircisidir. Tatil eğer eğlenmekse eğlence mekânları azdır, yatıp dinlenmekse beş yıldızlı oteller yabancılara ucuz yerlilere pahalı gelir.

Antalya’nın Ankara’ya kara yoluyla, İstanbul’a hava yoluyla geliş gidişi kolaydır. Meyve ve sebzesi ucuz ve tazedir. Yerli insanını bulursanız az bir sohbetten sonra onun bilge bir Yörük olduğunu kestirebilirsiniz. Kışı şahanedir. Denizi daha muhabbetlidir. Kışın Konyaaltı sahillerinde akşamdan kalma bira şişeleri, atıklar, çöpler bulunmaz. Falezlerde balık tutanları, civar dağlara yürüyüş yapanları, bisiklet gurubundaki emeklileri ve parklarındaki genç sevgilileri iyidir. Bunların hiç biri üstelik Antalyalı değildir. Kundu’su, Belek’i, Kemer’i felakettir. Esnafı yerliden değildir. Belediye Başkanlarından tek bir Yörük yoktur.

Velhasıl Antalya vazgeçilebilecek bir kenttir. Hemen terk edilme ihtimali yüksektir. Kentine tutkuyla bağlı Antalyalı yoktur. Ucuza aldığı evini ucuza satıp gerisin geri gidenler artmaktadır. Kentte oturanların büyük çoğunluğu alıp başını gitmek ve memleketin daha serin yerlerine demir atmak isterler… Antalya da her altı ayda bir yeni bir mahalle oluşur. Nüfusu artmakta ve mezarlıkları gittikçe kalabalıklaşmaktadır. Kent merkezindeki eski Andızlı mezarlığında mezar yeri yoktur. Antalya’nın sıcağında Andızlının servilerinin gölgesinde 80 ilden, 72 milletten insanlar yatıp durur…

Antalya Türkiye’ye benzemez. Kent, gittikçe yoz, eğitimsiz ve kültürsüz bir toplum olan biz sözde Antalyalılara benzemektedir. Yivli Minare, Hıdırlık Kalesi ve eski liman kapıları dışında her yeri yenidir Antalya’nın. Kentin kültürü, gelinlik çağına gelmiş köylü kızların babalarından gizli süslenmeleri gibi iğreti bir modernlik taşır. Helenistik çağın Palfilya’sıyla, Likya’sı arasında kalmış olan kent, yaşadığımız çağda da iki arada bir derede kalmıştır. Kentin meltemini yüksek apartmanlar kesmiştir. Hava alamaz. Yazın apartmanların beton duvarları, emdiği güneşin ısısını akşam olduğunda ara sokaklara salar.

Her köy, her kent değişime uğrar. Masa Dağına bir gün çıkın, Antalya’yı izleyin. Orta yerinde kapkara, kocaman bir bina vardır. Kimler, kimlere, neden ve nasıl yaptırmıştır Eski garajlar semtinde bunu? Ne işe yarayacaktır bilinmez.

Kent değişime uğrarken Türkiyeli olduğunu da Akdenizli olduğunu da unutmuş, irili ufaklı yıkıcı getirimlere teslim olmuştur. Ne kadar çok festival düzenlenirse düzenlensin, Antalya genç yaşta soluksuz kalan Antalyalılara benzemektedir. Gittikçe şiirsiz, müziksiz, sahipsiz ve gittikçe meltemsiz kalanlar Antalya’dan kaçmak isterler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI