GENELKURMAY BAŞKANI NE YAPABİLİR Kİ?

EN SEÇKİN KOMUTAN

Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanı olmak zor görevdir. Devlet görevlerinin en yakıcısıdır. Devamlı gündemdesinizdir ve gündemi siz değil başkaları yaratır. Barışta ve savaşta Silahlı Kuvvetlerin Komutanıdır ve barışta komuta etmek savaştakinden zordur, çünkü barışta herkes Genelkurmay Başkanıdır… Bütün kuvvetleri, harekât, lojistik ve moral konusunda ve stratejik çapta, savaşa hazır durumda tutmak zorundadır. Hizmetlerin yürütülmesinde Milli Savunma Bakanıyla iş birliği yapar, görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur.
Genelkurmay Başkanı’na, Türk Milletinin en seçkin kişisidir diyebiliriz. İsteyen demeyebilir elbette. Yukarıdaki görevleri yapabilmek, seçkin olmayı gerektirir. Askeri okula girerken seçilir, subay olurken seçilir, kurmay olurken, general olurken seçilir… Son rütbeye geldiğinde gene seçilir ki, artık en seçkin kişi o dur. Şimdi bu saptamama, anarşizmin düşüncelerinde kulaç atarken komünist olduğunu iddia edenler hemen atlayacaklar ve soracaklardır; “Peki, bu seçimde halk (kendilerince millet yoktur, halk vardır, halklar vardır ve millet tanımı faşist düşünce ürünüdür) nerededir?”
Yanıtım; “Hadi oradan!” olacaktır. Halk, hangi zaman ve mekânda kendi yöneticilerini seçmiştir ki, kendi generallerini seçsin? Halk seçmez, onaylar! Lenin, Mao, Atatürk halk tarafından onaylanmış devlet adamları ve siyasal önderlerdir. Hiç birimizin beğenmediği mevcut siyasal sistemimizde bile Recep Tayyip, halk tarafından seçilmemiştir. Onaylanıp onaylanmadığı ise başka bir tartışma konusudur.



GENELKURMAYIN YANITLAYAMADIKLARI

Şimdiki Genelkurmay Başkanımız bu göreve, 29 Temmuz 2011 günü, kendi üst komutanları -görevlerini siyasal iktidarın baskılarıyla yapamaz duruma geldiklerinde- aldıkları toptan çekilme kararından (istifa) sonra getirildi. Kendisi, o günkü görevinden çekilmedi ve dilekçeler verildikten bir saat sonra Başbakanlık makamının merdivenleri başındaydı.

Son günlerde medyada tenkit edilen yanlı bir Vali’den gereksiz sunulan armağanları gülerek kabul etmesi ve Suudi Krallığı’na sanki kendi isteğiyle gitmiş gibi gösterilmeye çalışılan ziyareti ile ilgili eleştiriler, bence safsatadır ve bilgisizce, şekle yönelik eleştirilerdir. Bu tür eleştiriler “Astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf” tur ve suçtur. Benim eleştirilerim şunlardır:

-30 Ağustos ve 29 Ekim günleri başkent ve diğer kentlerimizde yapılan milli bayramlarımızın geleneksel yönergeleri değiştirilmemeliydi. Türk Ordusunun bayram kutlaması için Genelkurmay Karargâhında yapılan kutlama törenini Cumhurbaşkanlığında yapılması yanlıştır. Askeri müdahale hükümetleri bile bunu düşünmemişti.

-Uludere’de 34 kişi Hava Kuvvetleri uçaklarınca bombalanarak öldürüldü. Kaçakçı mı, terör örgütü timi mi olduğu, kimin yanıldığı, neden yanıldığı hala belli değil. “Yakında gerçekler ortaya çıkacak” denildiği halde gerçekleri bilen yok.

-Suriye’nin düşürdüğü F-4 uçağının görevi ve düşmesi konusundaki ayrıntılar kamuoyunca öğrenilemedi.

-Suriye sınırındaki bağlantı (angajman) kurallarının nedenleri ve nasılları net bir şekilde açıklanmadı.



TOPRAKLAR BİZİMDİR, BİZ KORURUZ, NATO DEĞİL!

Son yapılan Genelkurmay açıklamasının birinci maddesi şöyledir:

“Hava savunma sistemimizin NATO tarafından desteklenmesi maksadıyla, ülke olarak yapılan resmi talebimizin, NATO müttefiklerimiz tarafından olumlu karşılanması sonucunda, 27 Kasım 2012 tarihinde, Türk ve NATO müttefiklerinden oluşturulacak heyetle Patriot Hava ve Füze Savunma Sistemlerinin konuşlandırılabileceği mevzi keşiflerine başlanacaktır.”

Daha önceleri Kürecik’e kurulan radar (füze kalkanı) ve şimdi de Patriot’ların gelmesi, komşularımızla kendi siyasi tutum ve davranışlarımızdan dolayı bozulan durumumuzu iyileştirmeye yönelik olmadığı gibi, NATO aracılığı ile savunmamızı ABD’ye teslim etmemizin en son kanıtıdır. Suriye’nin bu günkü hükümetini kışkırtmak ve sonra da NATO’dan yardım istemek, sürdürülmekte ısrar edilen dış politika yanlışlıkları katlanmakta ve katlanmasına neden olmaktadır. Genelkurmay Başkanlığının açıklamasından aldığım yukarıdaki sözü, “Ordu-millet ilişkilerini zedelemeye ve millete karşı güven hissini yok etmeye matuf ”tur ve bence onur kırıcıdır.

Genelkurmay Başkanlığı son bir buçuk yıldır dış politikada karar vericilere yardımcı olmak ve karar vericilerin kararlarına katkı sunmak yerine, salt kararların uygulayıcısı olmak durumundadır. İç politikadaki ordunun duruşu ve etkisi (vesayet diyorlar buna da ) hamdolsun kalkmıştı. Bu günlerde ise dış politikadaki en önemli olgu olan “caydırıcılık” da Türk Ordusundan alınıp NATO’ya teslim edilmektedir.



MİLLETİN ONAYI

Balyoz ve Ergenekon diye adlandırılan davalar Amerika’nın isteği ya da desteğiyle açılmıştı. Daha geçtiğimiz Ağustos ayında 40 tutuklu general ve amiral YAŞ’da emekli edildi. Genelkurmay İstihbarat Başkanı içeri alındı. Sınıfının ve devresinin birincisi kurmay subaylar esir. Denizci subay ve amirallerin çoğu zindanda, disiplin alt üs olmuş durumda…

Diğer orduları bilmem, bizim ordumuzda bir komutan, bir general, astlarının ve üstlerinden aldığı saygı ve sevgi ile komutanlık yapar. Bilgisi, adalet duygusu, ağırbaşlılığı, sevgisi ve cesareti ona silah arkadaşları içinde ayrı ve kendine özgü bir ün getirir. Sevilir ve sayılır… Bir orgeneral, Genelkurmay Başkanı olduğunda sayılan bu özellikleriyle artık milletin gözleri önündedir. Özelliklerini millet görecek ve onu onaylayacaktır. Onun sicil amiri Başbakan değil, millettir…

Aklımın ermeğe başladığından bu yana, yaşadığım zaman içinde, gelmiş geçmiş Genelkurmay Başkanları içinde yalnızca ikisi milletçe onaylanmamıştır; biri 1960 devrimi önceki, diğeri ise 2011 karşı devrimi sonraki…

Seçkinliği konusunda halkın onayını henüz alamayan bir Başkomutan ne yapabilir ki NATO’yu çağırmaktan başka?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI