BİR HAZİRAN AYAKLANMASI SONRASI OLUMSUZCA DÜŞÜNCELER
12
Eylül 1980 günü sabahından günümüze kadar yapılmış bütün seçim, plebisit, halk
oylaması ve diğer benzerlerin birer aldatmaca olduğunu bildiği halde hala
seçimlerden söz edebilen bir genç kitle varsa bu memlekette, benim gelecek için
umudum yok!
Gezi
Parkı ayaklanmasında ölen 4 kişinin, gözü çıkan 11 kişinin, sakat kalma
olasılığı güçlü 61 kişinin ve yaralanan 8.000 kişinin hesabını hiç kimse
vermeyecektir. Göreceksiniz, hiç kimse de sormayacaktır!
“Direne
direne kazanacağız!” ya da “Biz
kazanacağız!” demekle hiçbir şey kazanamadığımızı
gördük. Yanımızda işlenen cinayette katil serbest kaldı, biz görgü tanığı
olarak tutuklandık.
Halk
ayaklandı dedik, oysa Taksim’de sınıf mücadelesi diyerek yola çıkan sendikalar
yani işçiler, yerlerini bir saat sonra irili ufaklı genç düşünce çocuklarının rengârenk
flamalarının dalgalanmalarına bıraktılar. Bundan da Tayyip nemalandı: ”İçişleri
bakanıma talimat verdim 24 saat müsaade, paçavralar inecek dedim… Bakın
indirdim!” diyebildi.
29
Mayısta başlayıp en son bu akşam (29 Haziran 2013) Dikmen’de sürebilen şeyler,
bir “Halk Ayaklanması” değil, genç kuşağın arzu ve ihtiyaçlarının fırsattan
istifade kitlesel olarak dışa vurumu idi. Avrupa'daki sözde demokratlar bile
olaya gıpta ile baktılar.
Bahçe
ve parklardaki “Halk Meclisleri” birer fanteziden ibarettir. Çünkü orada, açlar
ve mağdur olanlar çoğunlukta değil, düşüncelerini ancak sokağa dökebilen ve bir
siyasi duruş arayan gençler çoğunluktadır. Gençler, bu konuda önce vatan
demezlerse siyaseti daha çok arayacaklardır. Siyaset, geçmişteki ve şimdiki
siyasetçilerden öğrenilmez. Ancak bu böyle bilindiği ve böyle söylenebildiği sürerse
Halk Meclisleri umut verebilir. Keşke sürebilse…
Bir
şey öğrendik; günümüz ayaklanmaları Karl Marks’ın felsefesinden değil, İnternet ortamının haberleşmesinin sür'atinden ve örgütlenmesinden feyz alabilir. Aç
olmayan halk kitlesel olarak ayaklanmaz ve egemenler bunun da önlemini
alırlar. Nihayetinde kadınlar tencere tava vurmayı, yorulduklarından ya da
Akepe’li komşusunun tepki vereceğinden değil, aç kaldığını / kalacağını bilmediğinden
bırakmış ve susmuştur.
Hükumetin
devlet destekli eli bayraklı ve eli sopalı militan gençliği besleyip ortaya
çıkartması derin cepheleşmeyi sağlamış ve belki de gençleri daha da memleketi
ve siyaseti düşünmeye sevk etmiştir.
Tayyib’in
gerçek bir psikopat ve kendini beğenen bir kindar olduğunu, dini ve sokağı
kullanmada geçmiştekilerin deneyimlerinden de yararlandığını öğrenebilecek
halkın hala nerede olduğu araştırılmalıdır. Çünkü bu halk ancak yürürlükteki
seçim ve partiler yasasında halktır. Diğer zamanlarda, halk değil diğer bir
teferruattır. Bu seçim yasasından dertli olmayan muhalefet milletvekillerinden
de hesap sorulmayacağı açıktır. Halinden memnun olanlar yalnızca iktidardakiler
değil, muhalefette kilerdir de…
Bu
bir aylık zaman içinde bir şey daha öğrendik. Bazı fikri hür gaz tenekesi sesi
çıkartan köşe başını tutmuşların aklının başına gelebilmesi için memleketin
ayağa kalkması gerekiyormuş… Vesayetçilerin,
yalakaların ve namussuzların gazeteci olamayacağı, olsa olsa birer soytarı
olabileceği kanıtlanmıştır.
Bu
ayaklanmada Türkiye’de hukukun olmadığı ve iktidarın hem hukuka hem de kolluk
güçlerine kendi çıkarına uygun hükmettiği görüldü. Ancak geçmişteki
hukuksuzluklar, muvazzaf ve emekli bir çok subayın meclisteki gece yarısı
çıkartılan iki kanunla, oldubittilerle ve sahte delillerle yıllardır esir
alındığı unutulmaya yüz tuttu…
Kürdistan’ın
kurulduğu ve başbakanın diktatör edasıyla seçtiği ve güneydoğu raporunu
kendisine sunan akillerin vatan hainliklerinin tescili olan raporları pek
gündeme gelemedi. Çünkü gündemi diktatörün sözleri ve emrindeki medya belirlemeye
ve her şey eskisi gibi olmaya devam etmektedir.
Akepe
iktidarının bu ayaklanmadan korktuğu kesindir. Bunun kanıtı da askerlikten muaf
kılıp işe alındığında ilk maaşı 2200 TL. ile polis yapılan, boy ve postça
seçilen işsiz gençler, ayaklanan gençlerin üzerine faşistçe sürülmesidir. Sonra
da bu polislerin genç şeflerinin günümüz diktatörünce kahraman ilan edilip
parayla taltif edilmesidir. Bunu tarih yazacak ve bu parayı alan polisler,
kafasına sıkıp öldürdüğü göstericiyi her gün rüyasında görecek olan polis
memuru gibi vicdan rahatsızlığı içinde ömürlerini tüketeceklerdir.
Gençler
şunlara da seslerini çıkarmadıkları sürece umudum sönmektedir:
ABD elçisi Kürdistan tebrikleri için Güney Doğu Anadolu’muzda nasıl dolaşabilmektedir? Dış İşleri Bakanı neden Suriye’ye müdahil olmaktadır? Reyhanlı’daki bomba kimlerin emriyle neden patlatılmıştır? Üç yıl önce Muş’un bir köyündeki bir korucu 40 kişiyi bir gecede nasıl ve neden katletmiştir? Gülyazı’daki 36 kişi gece eşekleriyle birlikte kayıt altında göz göre göre savaş uçaklarıyla neden bombalanmıştır? Van depremindeki yağmalamadan, Afyon’daki patlamada 40 askerin şehit olmasına, Ege Denizinde 60 mültecinin boğularak öldürülmesine kadar irili ufaklı bütün devletsizliklerin, bütün sorumsuzlukların hesabının sormaları gerekmektedir. Gençler bunları sormazsa kim soracaktır?
ABD elçisi Kürdistan tebrikleri için Güney Doğu Anadolu’muzda nasıl dolaşabilmektedir? Dış İşleri Bakanı neden Suriye’ye müdahil olmaktadır? Reyhanlı’daki bomba kimlerin emriyle neden patlatılmıştır? Üç yıl önce Muş’un bir köyündeki bir korucu 40 kişiyi bir gecede nasıl ve neden katletmiştir? Gülyazı’daki 36 kişi gece eşekleriyle birlikte kayıt altında göz göre göre savaş uçaklarıyla neden bombalanmıştır? Van depremindeki yağmalamadan, Afyon’daki patlamada 40 askerin şehit olmasına, Ege Denizinde 60 mültecinin boğularak öldürülmesine kadar irili ufaklı bütün devletsizliklerin, bütün sorumsuzlukların hesabının sormaları gerekmektedir. Gençler bunları sormazsa kim soracaktır?
Bu
olaylarda bir milyar dolar kaybettik mutlu musunuz diye sorabilen gaz tenekesine
haddini bildirmeyen, Silivri’de sizin kanınızı içeceğim diyen caniyle Genelkurmay
Başkanını yan yana yargılayabilen sözde özel mahkemelerin ne işe yaradığını
merak etmeyen gençler politika yapamazlar. Onlar ancak geceleri biralarını
içer, gitarlarını çalıp geç saatlere doğru sevgililerine yaslanarak evlerinin
yolunu tutarlar.
Umutsuzum.
Ve umutsuzluğum artmaktadır.
Cizre’deki
büyük ayaklanmanın siyasal neticesi olarak ortaya çıkan “Öz Savunma Birlikleri”
denilen Apo terslerine, korkmayın bunlar özgürlüğünü tadan bir halkın izci
birlikleridir diyebilen bir profesör varsa ve buna hiçbir genç adam sesini
çıkartmıyorsa, bu memlekette kim, nasıl umutlu olabilir ki?
Cumhur UTKU
Yorumlar
Yorum Gönder