BEN Ü SEN (Diyarbakır'da surların dibindeki bir mahalle)
Önce insan diyebilmenin sonucu önce vatan
diyebilmek olmalıdır...
İnsan sevdikleriyle ve anlaşabildikleriyle yaşar. O yaşama zemini ise bir vatandır. Vatan ve insan kavramları hele barış kavramı kirletilmemelidir.
İnsan sevdikleriyle ve anlaşabildikleriyle yaşar. O yaşama zemini ise bir vatandır. Vatan ve insan kavramları hele barış kavramı kirletilmemelidir.
Barışı
isteyenler yalnızca Kürtler ve sadece akademisyenlerin çok az bir kısmı
değildir. Baba barış için savaşırken kızı da barış için savaşılmamasını
isteyebilir, bu şaşırtıcı değildir..
Sonuçta resmen ve
fiilen bir savaş sürmektedir. Zaten “savaş yok” dedikçe kendimizi kandırdığımız
için şimdi meskûn mahallerde kendi kendimizi boğazlamaktayız.
Yapılması gereken önce silahı çekenin silahı bırakması, bırakmıyorsa zorla (ve ne yazık kanla) bıraktırılmasıdır. Silahla başlanan bir kalkışmanın silahsız sona ermesi dünyada görülmemiştir.
Yapılması gereken önce silahı çekenin silahı bırakması, bırakmıyorsa zorla (ve ne yazık kanla) bıraktırılmasıdır. Silahla başlanan bir kalkışmanın silahsız sona ermesi dünyada görülmemiştir.
Savaşın bitmesi, meskûn
yerlerde muharebe eden devlet güçlerinin (ki onlar kışkırtıldığı gibi sarayın
güçleri değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güçleridir ve milletin
çocuklarından ibarettir.) muharebelerden zaferle çıkmasına bağlıdır.
Savaş, muharebelerin
toplamıdır. Muharebelerde kan dökülür, adı üstünde, muharebede karşıdaki düşman
unsurlarıdır, insanlar birbirinin düşmanıdır artık ve birbirini boğazlarlar. Muharebeyi
netice almadan durdurmak, ancak taktik anlamda bir başka muharebe şekline geçmek
üzere yeniden tertiplenme ve düzenleme yapmak için olur. Genel ve stratejik
olarak savaşı durdurmak ise siyasal anlamda, ya başkaldıranları destekleyenleri
parlamento içi (HDP) ve dışında (Kandil'i) yola getirmekle ya da
başkaldıranların isteklerini yerine getirmekle (devletin teslim bayrağı
çekmesiyle) olacaktır.
Olanlar vicdanlara,
gelecek kuşaklara ve bu memleketin birlikte yediğimiz ekmeğine, tuzuna
olmaktadır. Ayrıca bu kötü durumu da zamanla hep birlikte yarattığımızı
unutmamalıyız.
Her iki tarafı
destekleyenlerin, her iki tarafı besleyen olguları görerek, asgari
müştereklerde ve ortak bir vatanda yaşamanın kaçınılmazlığını hissederek, aklı
öne çıkartmaları gerekmektedir.
Akıl her şeyi çözer, yeter
ki insan aklı olsun…
Denildiği gibi bu
kavga yüzyılların kavgası değildir. Bu vatan senin, benim davası da değildir.
Birleşik bir Kürdistan istemek nasıl akılsızca bir hayalcilikse, Kürtlerin
defolup gitmelerini bağırmak da akılsızca bir hayalciliktir.
Yapılacak tek iş, günlük
siyasal kaygılardan uzak, akıllı davranışlar olmalıdır. Ama bunun öncesinde
karşılıklı sevgi ve saygı hayat bulmalıdır.
Tıpkı yıllar önce 14
yaşındayken, Genç kasabasında, sabaha karşı elimde bavulum askeri öğrenci
üniformamla trenden indiğimde, istasyonun karşısındaki sabahçı kahvesinin
sahibi, ilk kez gördüğüm, Kürt amcamın bana çay pişirmesi, peynir, zeytin,
ekmek vermesi ve ilk gelen minibüsle, parasını da kendi vererek, babamın ilköğretim
müfettişi, annemin ilkokul öğretmeni olduğu Bingöl'e beni göndermesi gibi...
CU
Not:
Not:
BEN-U SEN EFSANESİ
Kenti çepeçevre kuşatan surların güneybatı kesimine Ben-u Sen surları denir. Bu bölümdeki surların, Yedi Kardeşler ve Evli Beden (Ulu Beden) burçlarının ayrı bir önemi vardır. Çok sağlam, süslü ve yazıtlı olan bu burçlara ilişkin, şöyle bir efsane anlatılır:
Zamanın hükümdarı bu bölgede çok ve süslü iki büyük burç yapılmasını buyurur. Burçların planlarını kendisi çizer, yapımı için de bir yarışma açar. Kentte bu işlerde usta iki kişi vardır. Biri usta diğeri onun kalfasıdır. İkisi de yarışmaya girer usta Yedi Kardeşler Burcu'nu kalfa da Evli Beden (Ulu Beden) Burcu'nu yapar. İş bitince, hükümdar Evli Beden Burcunu daha çok beğenir. Buna çok üzülen usta, Yedi Kardeşler Burcu'ndan atlayarak yaşamına son verir. O günden sonra surlara Ben-u Sen Surları adı verilir.
Yorumlar
Yorum Gönder