CEMAL SÜREYA’DA İZDÜŞÜMLER (Anısına saygıyla...)

Bir şair şiirden başka düz yazılar yazıyorsa eğer düz yazıları da şiirsel oluyor. Cümle aralarında o kadar güzel betimlemeler var ki… Cemal Süreya’dan şiire, sevdaya ve insana dair çok şey öğrenmiştim. Ondan topluma, yönetime ve siyasete dair şeyler de öğrendiğimi fark ettim. 
99 Yüz’ü okuduysanız bile gene ara ara okumanızı öneririm. Bu günkü sanat ve siyaset “curcuna”sının 1980’lere nasıl benzeştiğini ve özellikle siyasal tarzlarda değişen bir şey olmadığını görmenizi dilerim.
Kitapta kendi yüzünüzü bulamasanız da günümüzdeki birçok ünlü kişinin yüzüne benzer yüzleri tanıyacaksınız ya da anımsayacaksınız.
Edebiyatı ve şiiri bana iki kişi sevdirmiştir. Lise çağlarında edebiyat öğretmenim Mahir Ünlü ve birkaç yıl sonra Papirus’larını okudukça sevdiğim Cemal Süreya…
O Papirüs dergilerini tayin olduğum her yere taşımış, sonunda saklayabildiklerimin bir kısmını cilt ettirmiştim. Yeni Dergi ve Papirüs ciltlerini arada bir karıştırmaktan hala çok keyif alıyorum.
Süreya, insanlar üzerine yazmayı, onların öz geçmişleriyle birlikte karakter özellikleri ve sanatçı yanlarını okura iletmeyi severdi. Papirus’ün her sayısında bir yazar ya da şairi tanıtır ya da tanıttırırdı. Belki de biyografi özel bir hobiydi onda.
Sonraları 2000’e Doğru dergisinde yazdığı Yüzler’i kitaplaştırdı ve birçok ünlünün ve zamanın Türkiye’sinin “izdüşümlerini” bıraktı bizlere.
Cemal Süreya hakkında yazılamaz. Esasen hiçbir şair hakkında yazmaya hakkımız yoktur; şiirleri okunur, okunurken de yaşanır. Ortadoğu’dan Afrika’ya, Pülümür’den Laleli’ye nasıl yazarsınız ki? Yaşarsınız ancak…
Süreya, kişisel sevda dizelerinde ve söylemlerinde ne kadar yumuşak ve naifse, toplumsal dizelerde ve yazılarında bir o kadar sert ve acımasız.
Düz yazı gibi gözüken ama büyük duygularla kaplı şu dizeler ancak kişisel sevgiyi yaşamış, toplumsal saygıyı özümsemiş bir şairin şiiri olabilir:
“…Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya / Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya / Anamız çay demliyor ya güzel günlere / Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa / Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız / Bu, böyle gidecek değil bu işler…” (555K)
Şairin düz yazıları ve denemeleri baştan aşağı toplumcudur. Yazılarında onun toplumcu görüşünü daha iyi gözleyebiliyoruz. Memleket sevgisi, halka saygı, Cumhuriyet devrimine bağlılık ve inadına özgürlükler… Eylemcidir. Siyasal düşüncelerini saklayarak, yarattığı sanata yansıtmadan, yansıtamadan, sanata siyaset bulaşmaz diyenlerden değildir Cemal Süreya…
Topluma karşı sorumluluk, yaratıcılığını toplumsal düşünceleriyle birlikte sunabilmektir. Siyasal görüşünü belli etmek ne kelime, her fırsatta inandığı görüşü haykırabilen sanatçı eylemcidir. Sanat zaten eylemdir ve eğer sanatçı yaratılarında toplum için bir şeyler haykırıyorsa sorun yoktur.
Araştırdığınızda hiçbir çağda ve hiçbir toplumda siyasi görüş ve duruşlarını saklamış sanatçı -ve şair- bulamazsınız. Eğer saklamışsa zaten sanatçı olamamıştır. Çünkü düşüncelerini saklayanlar, saklananlar, sanatçılığın ana kaynağı olan özgürlüğü yakalayamazlar.
Cemal Süreya, önce inancıyla sonra eğitim, kültür ve çevresel birikimiyle kendisine ve yaşadığı topluma bir yönetim biçimini laik görür. O idealinden çok duyguları doğrultusunda şiirler yazar. Aynen kendine laik gördüğü sevgiliyi yazması, ona şiirler dizmesi gibi…
Bütün bunların yanında bence bir şairin toplumsal görüşü o kadar da önemli değildir. O zaten yarattığı, sevdirdiği şiirlerle, topluma karşı ve bireylere karşı ödevini yapmaktadır. Bir şair olarak bu böyle olmakla birlikte, Cemal Süreya’nın bir yazar olarak siyasi duruş ve görüşleri “99 Yüz” kitabında gayet net bir şekilde gözlenmektedir. O bir sosyalisttir.
Düz yazılarında yalnız kişiler ve olaylarla değil tüm siyasal ve sosyal hayatla dalga geçen bir tavrı vardır şairin. Bol deneme ve köşe yazısı yazmıştır. Hepsi de şiirseldir. “99 Yüz”de birlikte intihar etmeyi önerdiği zamanın başbakanı Turgut Özal ile ilgili kısımları okuduğunuzda, acımasızca dalga geçen tavrı, genelde siyaseti mesken edinmiş bütün herkese karşı bir tavırdır.
Bu gün yaşasaydı neler yazardı olup biten karşısında diye ister istemez düşünüyorsunuz. Seçim hilelerinden seçmen davranışlarına, aktan boktan saraylardan ayakkabı kutularına ve çakallara mahsus siyaset pazarlıklarına, yalakalardan paralellere kadar kim bilir ne hınzırca şeyler yazardı?
Kitapta kendi iz düşümü de bulunan Doğan Hızlan, kitabın önsözünde ondan “Acımasızlığın bile şiirselleştiği üslubuyla günah çıkarma kulübesinde yargılayan ve bağışlayan bir papazın halidir.” der. (Syf.14)
Bence yalnızca bu kadar değildir. Kitap Cemal Süreya’nın siyasal düşüncelerinin de aktarımıdır. Cumhuriyete, Atatürk’e ve milli demokratik devrime söz söyleyenlere karşı daha da acımasız bir sosyalisttir. Geçen ay vefat eden Rasih Nuri İleri’yi anlatan yazısında bakın neler diyor:
“…Türk solunun sofistike adamı. İnce polemikler yaratığı. Polemik onda parçalı bilginin zırhıdır. Ve şehvet duygusunun uzantısı… Türkiye gerçeklerine bir antikacı gözüyle bakar. İnsansız bir sosyalizm düşüncesi içinde devindiğinin kendisi de farkında değildir… ‘Milli demokratik devrimci’ Rasih Nuri, 1968-1979 arasında Aybar’a, Aren’e, Boran’a düşmandı. 80 öncesinde Barancı. Şimdi de Mihri’ye iyice karşı. Rasih Nuri’nin beğenisi yüksek. Ancak ona (beğenisine) kısa süreler içinde sık sık yer değiştirtiyor. Ve beğenisini ideoloji sanıyor… 24 Nisan 1988” (Syf.212)
Bu alıntılar, şimdilerde Rasih Nuri İleri ve diğer geçmiş kişiler üzerinden kendi siyasal çıkarlarını yürütmeye çalışanlara göndermedir. Elbette Cemal Süreya’nın tam siyasal duruşunu bir iki yazı alıntısıyla öğrenemeyiz. Ben onu okudukça onun iflah olmaz bir sevdayla vatanını seven, çırılçıplak ve akıl dolu bir sosyalistten başka bir şey olmadığını gözledim.
İleride, öldükten sonra Cemal Süreya’yla karşılaşırsam eğer “99 Yüz” hakkında ona bir soru soracağım: Bu söz senaryosunda o kadar siyaset, ticaret ve sanat erbabının yüzüne yüzüne her şeyi haykırırken, Kenan Evren ve Doğu Perinçek’in iz düşümlerini neden yazmadın?
Bir de ona şunu diyeceğim: İnsanlara, kadınlara ve çocuklara dair sevdalarının arkasına ne kadar saklanırsan saklan; usta, belli oluyor hep senin içindeki o büyük halk ve vatan sevgisi…
Cemal Süreya hakkında son söz illa bir şiiriyle bitmelidir:
“HAMZA / Büyük bir ihtimalle ölmüştük / Şehir kan kıyametti ayaklarımızda / Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk / Yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün / Hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü / Yirmi yıldır cebinde biriktirdiği parmaklarını / Hamza son şarkıyı kırka bölmüştü / Doğrusu iyi idare etmiştik / Doğrusu iyi haltetmiştik. / Yaşayanlar unutmuştu bizi / Biz öldüğümüzle kalmıştık”
Cumhur Utku
12.12.2014 / Antalya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI