TÜRK ORDUSU VE FETHULLAHIN GÜNAHLARI


ÖNCE ADALET BOZULDU

Türk Ordusunun savaşmadan çökertilmesine neden olanların hesap verme zamanı geldi çattı.  Hesabı, Fethullahçı çeteyi besleyip büyüten, birlikte hareket ettikten sonra ancak çıkar ilişkileri bozulduğunda ona “Fethullahçı Terör Örgütü” demeye başlayan siyasetçiler verecektir.  Bunların kimler olduğunu gelecek günlerde öğreneceğiz.

 FETÖ ve PDY’yi (Paralel Devlet Yapılanmasını) iç politikada yıllardır kimlerin, nasıl beslediği bilindiği halde belgelenemediğinden hukuken nasıl ele alınacağı henüz belli değil. Ele alınamamasının asıl nedeni, yabancı istihbarat teşkilatlarıyla da desteklenen muhtelif dini cemaatleri 15 Temmuz 2016 gününe ve günümüze gelebilecek kadar cesaretlendiren iktidarın halen görevde olmasıdır.

Fethullah Cemaati, Türk Ordusunun yapısından önce Türk Adalet sistemini bozmuştu. Adalet soyut bir kavramdır. Hak, hukuk, adalet dediğinizde, herkes bu kavramları istediği gibi anlayabilir. Buna karşın Türk Ordusu (TSK), somut bir varlıktır. Bu varlığı kimse istediği gibi anlayamaz. Ordu, bir kişinin, zümrenin değil ulusun ordusudur ve bütün ihtişamı, devlet içindeki varlığı, disiplini, harp, silah araç gereci ve generalleriyle gözle görülen bir olgudur.

OPERASYONEL (İŞLEVSEL)  EVRELER

Türk Ordusunun yıkılışına Fethullahçı çetelerin sinsi ve zararlı evrelerinden geçilerek gelinmiştir. Ordu içinde yaşanılan olayların çözümlemesini (tahlilini) yaparken, çok gerilere gitmeyip bu uğursuz ve talihsiz zamanı (süreci) dörde bölmemiz daha doğru olacaktır:

1.    Sirke bırakma zamanı.
2.    Bitlenme zamanı.
3.    Yerleşme ve kan emme zamanı.
4.    Türk Ordusu bünyesindeki tahribat ve çöküş zamanı.

Bu zaman bölümleri, Genelkurmay Başkanlarının görev yıllarına göre düşünülerek ve her şeyden komutan sorumludur deyip, sorumluluğu kişiselleştirip onlara yükleyerek de sıralanabilir. Ancak işlevsel kırılma noktaları, önceden planlanmış olduğu belli, değişik kişilerce, değişik yer ve zamanlarda meydana gelmiştir. Yıkılışın bir an önce durdurulabilmesi için boş suçlamalardan sıyrılıp değerlendirmelerin daha toplumsal ve hukuki boyutta sürdürülebilmesi gerekmektedir.

Ordudaki FETÖ virüsü, 1981 yılında büyük kısmı Askeri Liselerde Atatürkçü eğitim almış Harbiye öğrencilerinin topluca okuldan atılmasından sonra harekete geçti. Genç subay açığını kapatmak için Harbiye’ye sivil liselerden sınavla çokça öğrenci alınmıştı. O yılı takip eden yıllarda bazı genç subayların ve ailelerinin dini mutaassıp duruşları dikkat çekmeye başlamıştı. (Gümüş yüzükleri, askılı küçük portföy çantalar, kot pantolon giymemeler, eşlerinin türban merakları) Bunlar “abi” idi. Abiler büyüdü, etkili rütbelere geldi, kardeşlerini 15 Temmuz’a hazırladı. 16 Temmuz sabahı kendileriyle birlikte vatanına, bayrağına, görevine, emir, nizam, kanunlara ve amirlerine bağlı Atatürkçü subay ve astsubayların da başını yakarak Türk Ordusunun bünyesinde onulması zor yaralar açtılar.

İlk kez Şemdinli olaylarında Fethullahçıların hedefindeki askerler, emekliliğe zorlanıp sivil mahkemelerde yargılanmaya başlandı. Çünkü o zamanki komutanlar, düşünce ve görev esnasındaki suçlardan dolayı muvazzaf subaylarını yargılanmak üzere sözde savcılara teslim etmezlerdi.

28 Şubat 1997 MGK kararından sonra Ordudaki sıkıntıları, komuta zafiyetlerini ve sözüm ona millici olmayan, insani olmayan uygulamaları açığa çıkartan web siteleri peydahlandı. Ordunun internet ve bilişim ağlarına sızdılar.

YAŞ kararlarıyla irticadan atılan subaylar bir kanun değişikliği ile geri döndü, dönemeyenlere albay olmadıkları halde emekli albay hakkı verildi. Terfi ve tayinlerde Fethullahçı cemaat etkili olmaya başladı. Polis ve savcılar askeri kurum, kışla ve lojmanlara girerek soruşturma ve tutuklama yapmaya başladı.

2009 yılında Askeri Mahkemelerin yetkilerinin sivil özel mahkemelere verilmesi Türk Ordusunun çökertilmesinde önemli bir kırılma noktasıdır. Bunu Sayın Orgen. Başbuğ değil de herhangi bir siyasetçi söylemiş olsaydı, kamuoyunun dikkati bu denli çekilemezdi. Bu yasa çıktığında ilk olarak Kayseri İl J.K.nı ve Mehmet Ali Çelebi ile birlikte beş subay görev başındayken yetkilendirilmiş mahkemelere teslim edildi.

Karşı devrim hareketinin hızlanması için görevdeki Kemalist muvazzaf askerlerin gözaltına alınarak özel mahkemelerde yargılanması ve göz dağı verilmesi gerekiyordu. Bu çok önemli atlama taşı oldu. Her Kolordu K.lığı bölgesinde özel yetkili mahkemeler kuruldu ve Fethullah Gülen’in onayıyla en az bir savcı ve hakim atandı. Örneğin Van’da Ferhat Sarıkaya vardı.

2007 yılındaki Şemdinli davası ile başlayıp 2008 Ergenekon soruşturmaları, 2009 Nisan ayındaki askerlerin yargılanmalarıyla ilgi kanun değişikliği, 2010 bavullar ve CD’ler dolusu Balyoz kumpasları, 17-25 Aralık 2013 ayrışmaları, 2014 yılı ilk aylarındaki zorunlu hizmet sürelerindeki ve albay, general rütbe bekleme sürelerindeki indirimler, 20 Temmuz 2016’da alınan KHK’larla birlikte günümüze kadar, Türk Ordusunu etkisi altına alan üst üste gelen bu fırtınalar, koca çınarın bütün dallarını sökmüş, kökü çıkmaya, bedeni eğilmeye başlamıştır.

NE YAPILMALI?

Yukarıda sıralanmaya çalışılan işlevsel Fetullahçı evreler ayrıntılı incelenmeli ve değerlendirilmelidir. Türkiye’nin düşmanlarının hedefi Türk Ordusunu ele geçirmektir. Yeterli olgunluğa erişmiş, sirkeleri iyice siyasal ve sosyal bünyeye yerleşmiş Fethullah Gülen hareketini maşa olarak kullanan dış güçler, Ordu olmadan karşı devrimin olmayacağını, ondan iç politikada istifade edenler ise cemaat desteği olmadan kendilerinin de ayakta duramayacaklarını bilimektedirler. Fethullahçı paralel devlet yapılanmasının ve onların politik yandaşlarının günahları elbette yalnızca orduda değil, devletin bütün kademelerinde, kamunun bütün kılcal damarlarında sürmektedir.

Askeri vesayet kaldırılıyor derken ne yazık ki Türk Ordusu kaldırılmıştır. Bugün askerlerden daha çok, Türkiye’nin geleceğinden (bekasından) endişe duyan aklı selim sahibi her yurttaş, Türk Ordusunun sağlıklı ve çağdaş bir yapıya kavuşmasını istemektedirler.

16 Temmuz 2016 sabahından günümüze kadar yapılan sorgular, alınan ifadeler, iddianameler, bitmiş ve sürmekte olan yargılama tutanakları incelenmeli ve puzzle (yap boz) parçaları birleştirilmelidir. Olaylar, kişiler, kişilikler, hukuksal ve siyasal hareketler gerçek kronolojik sırasıyla çıkartılarak değerlendirmedikçe, Türk Ordusu’nu yeniden çağdaş ordular seviyesine ulaştırmak olası değildir. Bu da günlük siyasetin dışında, Genelkurmay Başkanlığının kendi karargâh çalışmaları yanında, gelecek endişelerinden, kin ve nefretten uzak kişilerin bulunduğu etkili ulusal dernek, sivil toplum ve bağımsız düşünce kuruluşlarının çalışmalarıyla olacak bir iştir.

Yediği bu büyük vurgundan sonra Türk Ordusunun teşkilat yapısı, harp silah araçlarının modernleştirilmesi, askeri hukuk sistemi, askeri sağlık, lojistik sistemi, emir komuta, terfi, sicil ve tayin sistemi, asker alma kanununu gibi konuların ivedi yeniden düşünülmesi gerekmektedir.  Ulusal bir ordu için ulusal bir morale, siyasetten ve sivilleşmeden uzaklaşmasına, sivil bakanlık teşkilatına değil, tek bir askeri karargâha ve komutana bağlı olarak, Cumhuriyet Devriminden sapmadan yolunda gitmesine her zamankinden daha çok gereksinim olduğu gözlemlenmektedir.

Hiçbir güç Türk Ordusunu Atatürk yolundan alıkoymamalı ve ulusun ona olan güvenini sarsmamalıdır.

Cumhur UTKU

Yorumlar

  1. Son sözdeki her iki muhteşem ibare de, ( Atatürk yolundan alıkoymamalı ve ulusun ona olan güvenini sarsmamalıdır.) ne yazık ki çok kısa zamanda erozyona uğradı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI