27 MAYIS 1960’DAN GÜNÜMÜZE


DERS ALINMALIDIR

Bugün her kesimden okur-yazar, 27 Mayıs 1960 Devrim hareketinden haberdardır ama pek çoğu bu harekâtın neden ve nasıl olduğunu, sonucunun neler doğurduğunu bilmez ya da bilmek istemez. Şevket Süreyya Aydemir’in “İhtilalin Mantığı” ile Abdi İpekçi ve Ömer Sami Coşar’ın birlikte yazdıkları “İhtilalin İçyüzü” adlı iki kitap, 27 Mayıs ile ilgili yazılan bütün kitapların en önemlileridir. Konuyla ilgili diğer kitapların çoğu yanlı ve maksatlı yazılmıştır.  Hatta akademik çalışmalarda ve tez çalışmalarında bile tarafgirlik vardır. 

27 Mayıs sonrası kabul edilen 1961 Anayasasıyla devlet yapısında, sosyal ve siyasal kurumlarda devrim niteliğindeki köklü değişiklikler yapılmıştır.  Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Kredi ve Yurtlar Kurumu, Türk Standartlar Enstitüsü, Basın İlan Kurumu gibi kurumlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yeni organları olmuştur. Özgür basın, özerk Üniversite ve özerk TRT demokrasinin önünü açmıştır. Grev ve toplu sözleşme hakları toplumda örgütlenmenin ve dayanışmanın güçlenmesini sağlamıştır. Bir dönem kapanmış, siyasal ve sosyal yeni felsefelerle, yeni siyasetçilerle yeni bir dönem başlamıştır. 

27 Mayıs harekâtının maksadı Türk Devriminin devamlılığını sağlamaktı. Ordu, Üniversiteler, işçiler ve halkla hep birlikte yapılan bu harekât, devrim yasalarını askıya alan ve Kemalist çizgiden sapan bir yönetime müdahale için yapılmıştır. İhtilâli yapanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaybolan temel niteliklerini ve bozulan devlet yönetimini yeniden düzenleyerek, yönetimi kısa sürede halkın yeni temsilcilerine teslim etmek istemişlerdir. 

İttihat ve Terakki’den bu yana Devleti yönetemeyen, halka zalimce davranan yönetimlere karşı yapılan bu tür müdahalelerin ceridesi (günlüğü) ve ders notları bir yerlere yazılmış olsaydı eğer, şimdiki kavram kargaşası yaratılmayacak, devrim, darbe, müdahale kelimeleri birbirinin yerine kullanılmayacaktı.


DEVRİMİN DEVAMLILIĞI

Devrim, toplum hayatında hızlı, köklü ve yararlı değişikliğe denir. Eskiden inkılâp denirdi. İhtilâl, halkın başkaldırarak yönetimi ele geçirmesidir. Darbe, devletin içindeki bazı unsurların güç kullanarak ya da entrikayla yönetimi ele geçirmesidir. Müdahale ise devletin içinde ya da dışındaki bir gücün, yönetilenleri saf dışı ederek duruma el koyması ya da yönetime uyarıda bulunmasıdır. 
Yakın tarihimizdeki doğru düzgün, yalan yanlış bütün askeri müdahalelerin kaynağı ve örneklemesi 27 Mayıs 1960 ihtilalidir. Ancak hiçbiri onun yaptığını yapamamış, hepsi Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk devrimi düşüncesinin uzağında kalmıştır. Bugün geriye dönüp baktığımızda genelde bütün askeri müdahaleler, sorunları çözememiş aksine çıkarcı sivil siyasetçilerin zulüm aracısı haline dönüşmüşlerdir.

27 Mayıs İhtilalini yapan Milli Birlik Komitesi üyeleri, başlangıçtaki yeminlerine sadık kalarak, birbirlerine düşmeden milli demokratik devrimin gereklerini yerine getirildikten sonra genel seçime gidilebilselerdi, bugün Türkiye daha başka yerde olacaktı. Hatta 27 Mayıs’ta ihtilal olmasaydı belki de hemen ertesi yıl yapılacak seçimleri Adnan Menderes başkanlığındaki Demokrat Parti kaybedecek ve Türk siyaseti daha demokratik bir raya kendiliğinden girecekti. Belki üç siyasetçi İmralı’da, iki yıl sonra üç subay Ankara’da asılmayacak, 12 Mart muhtırası verilmeyecekti. Belki de 12 Eylül harekâtı yapılmayacak, 28 Şubat 1997 günü MGK öneri kararları alınmayacak, 27 Nisan 2007 günü Genelkurmayın internet bildirisi yazılmayacaktı. Türkiye Cumhuriyeti tarihine 15 Temmuz 2016 kara günü kaydedilmeyecekti.

Türk Devriminin sürdürülemediği zamanlarda, meşruluğu olmayan ve beslendiği yerler kuşkulu olan “karşı devrim güçleri” hep eylemde, piyasada ve iktidarda olmuştur. Düşman tarafı ve onun işbirlikçisi olan menfaat düzenbazları, vicdan sömürücüleri, hukuk yıkıcıları bu ara süreçlerde fırsatları iyi değerlendirmektedirler. Ulusun göz bebeği, devletin bel kemiği Atatürk’ün komutasındaki Türk Ordusu siyasete bulaştırılmış, yıpratılmıştır. 
Demokrasiyi bahane ederek yönetimlere müdahale etmek, demokrasiyi ortadan kaldırmaya neden olmuştur. Müsebbipler (neden olanlar) devrim ya da reform düşüncesiyle müdahale eden memleket sevdalısı askerler değil, demokrasi düşüncesini bahane ederek koltuk isteyen ya da koltuklarını sağlama almak isteyen kışkırtıcı siyasetçilerdir.


27 MAYISIN NEFESİ

 “27 Mayıs’ı yapanların nefesleri devrime yetmedi. Ne onların ne de onların getirdiği bilim adamları ve siyasetçilerin birikimleri ve tabanları yoktu. Onlar halka güvenmediler, kurucu mecliste ilk mecliste olduğu gibi halk temsilcileri yoktu…” diyenler haklı mıydı?  27 Mayıs Türk Devrimini neden sürdüremedi? Demek ki bir darbenin devrim haline dönüşmesi çeşitli koşullardan kaynaklanıyordu. Devrim yaptım dediğiniz zaman devrim yapmıyor, yapamıyordunuz. Devrimin koşulları kendiliğinden oluşmalıydı. Yoksa herkes çok kolayca devrimci olabilir ve devrim yapabilirdi. İşte Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları bunun için devrimciydi.

27 Mayıs günü askerlerin, akademisyenlerin, öğrencilerin, işçilerin ve bütün yurttaşların tek bir Türküsü vardı: “Olur mu böyle olur mu / Kardeş kardeşi vurur mu?”  Bu ülkede “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” yirmi yıl resmi bayram olarak kutlanmıştır. Ordu içinde son yaşanılan düzmece kalkışma denemesi dört yıldır zamanımızı, zeminimizi ve gelecek planlarımızı çalmış, akıllarımızı çelmek için demokrasi bayramı diye bir bayram uydurulmuştur. Olguları unutturup algılarla yönetmek isteyenler, şimdilerde bayramların isimlerini ve anlamlarını bile kasten karıştırmaktadırlar. 
Bizler her darbenin arbede olmadığını, her darbeyi askerlerin yapmayacağını ve her darbenin biraz da eski bir darbenin öcünü almak olduğunu anladık. Ama çok zaman ve kan kaybettik, kaybediyoruz.

Çağdaşlık ve demokrat olma umudumuz sürmektedir.

Cumhur Utku 



Yorumlar

  1. ''27 Mayıs harekâtının maksadı Türk Devriminin devamlılığını sağlamaktı. Ordu, Üniversiteler, işçiler ve halkla hep birlikte yapılan bu harekât, devrim yasalarını askıya alan ve Kemalist çizgiden sapan bir yönetime müdahale için yapılmıştır. İhtilâli yapanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaybolan temel niteliklerini ve bozulan devlet yönetimini yeniden düzenleyerek, yönetimi kısa sürede halkın yeni temsilcilerine teslim etmek istemişlerdir. '' Ancak her darbe ve ihtilalde olduğu gibi, bu harekat kendi evlatlarını yemiştir.''

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

28 ŞUBAT’IN BİNİNCİ YILINA DOĞRU

SADAKA KÜLTÜRÜNE KARŞI SANDIK İTTİFAKI