SAKARYA'DAKİ PATLAMALAR VE İŞ GÜVENLİĞİ
DEĞER
BİLİRLİK
Hendek
ilçesindeki imalathanede meydana gelen patlamada ihmaller zinciri göz ardı
edilemez. Konu, bir iki televizyon oturumunda kalmayacak kadar önemlidir. Artık
Türkiye kanunsuzluk, sorumsuzluk, emeğe ve çevreye saygısızlık ülkesi olmaktan
çıkmalı, iş sağlığı ve güvenliği konusu uzun uzun tartışılmalıdır.
Çalışma
hayatının vaz geçilmez üç değeri vardır: İşçinin değeri, işverenin değeri ve
üretilen mal ya da hizmetin değeri. Türkiye’de bu üç konunun değerlendirilmesini
ve kalitesini kimler belirliyor? Bu değerlendirmeleri kimler yapması gerekiyor?
Tüketici mi, üretici mi, işçi sendikaları mı, işveren dernekleri mi? Yoksa her
şey Allaha emanet mi? Değer bilen ve vatandaşına sahip çıkabilen bir devlet
sistemi bunların hepsini üstlenmeli ve organize etmelidir.
KAZALARIN
NEDENLERİ
Ülkemizde
her yıl yaklaşık 1800 işçi iş kazalarında ölmektedir. Çalışan nasıl patrona yağ çekerim derse,
işveren nasıl ucuza üretebilirim diye düşünürse ve kamu denetimi yapılamazsa
hem ölümler artarak sürecek hem de kalitesizlik ve vasıfsızlık devam
edecektir. Bu durumda başarılı işveren
ve ödül verebileceğiniz işçi de bulamazsınız. Devlet denetim sorumluğunu
üstlenmeli, iş veren konuya samimi yaklaşmalı, çalışan ise yasal haklarını
bilmelidir.
Genellikle
kazalar meydana geldikten sonra önlemler alınır. Bu “reaktif” bir
yaklaşımdır ve işin kolayına kaçmaktır. Bu yaklaşımda ancak kazalar incelenir
ve işin yeniden düzenlenmesine odaklanılır. İş kazalarının ve meslek
hastalıklarının yaşanmadan önce tehlikelerinin, risklerinin görülmesi ve önlem
alınması “proaktif” yaklaşımdır. İkinci yaklaşım iş güvenliği
kültürü olan toplumlarda alışkanlık haline gelmiştir.
Geçen
haftaki hatalar zincirinin ikincisi daha da acıdır. Kendisinin ve askerlerinin
patlayıcı maddeye nasıl yaklaşılacağı ve onu nasıl nakledeceği bilgi ve
becerisine sahip Jandarma Komutanı, iş güvenliği kültürüne ve görev bilincine
sahip bir Komutandır. Bu bilgi askeri okullardaki derslerde ve eğitimlerde
verilir. Patlayıcı taşınırken şehit olan üç asker, yalnızca komutanlarına
deneyim kazandırmışlar, silah arkadaşlarına acı örnek olmuşlar ama canlarından
da olmuşlardır. Arkalarından açılan
idari ve hukuki soruşturmalar nafiledir.
YASAL
DÜZENLEMELER
Bir
ülkede birçok yasa, tüzük ve yönetmelikler yürürlükte olabilir. Uygulamalar ve
denetimler olmadıktan sonra vatandaşa bu “mevzuat”ın hiçbir
yararı yoktur. İş kazaları konusunda her iş kolu için ayrı ve ayrıntılı
yönergelerin üstünde iki önemli yasamız da var: 4857 sayılı İş Yasası
ve Avrupa Birliği uyum sürecinde 2012 yılında yürürlüğe giren 6331 sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu. Özellikle AB uyum yasalarına göre
zorlanarak ve Avrupa’dan kopyalanarak çıkartılan İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasasında ve ilgili yönergelerinde değişiklikler yapmak gerekmektedir. İş
güvenliği denetlenememekte, iş güvenliği uzmanları görevlerini yapamamaktadır.
Yasa
her işyeri için İş Güvenliği Uzmanı (İGU) istihdam edilmesini emrediyor. İş
yerleri az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olarak değerlendiriliyor. Yasa maddeleri İGU’ları da üç sınıfa ayrılıyor:
C, B ve A Sınıfı uzmanlar. Yasa yürürlüğe girdiğinde yeterli sayıda A ve B
sınıfında uzman olmadığından; hem uzmanların sınıfının bir üst tehlike
seviyesindeki işyerlerine hizmet verebilmeleri için geçici yasa maddesi eklendi
hem de kamuya ait işyerlerinin ve az tehlikeli işyerlerinin bu yasa ile ilgili
şartları geçici maddeler ile uzatıldı. Yasanın uygulanmasındaki
başarısızlıkların biri de yetersiz sayıda uzman ve mevcut uzmanların uzmanlık
kalitesinin eksik olması olmuştur.
Proaktif
yaklaşımın en önemli yöntemleri Risk Değerlendirmesi, Acil Eylem Planlarının
hazırlanması ve çalışana Eğitim verilmesidir. Bizim işverenimiz yasayı “Benim
işyerimde bir iş güvenliği uzmanı ve bir iş yeri hekimi olursa benim de iş
kazalarından ve meslek hastalıklarından doğacak olan sorumluluğum kalmayacak.”
şeklinde algıladı. Oysa İGU ve İş Yeri Hekimlerinin saptama, öneri ve yol
gösterme görevlerinin olduğu yasada yazmaktadır. Uzmanların bu sorumlulukları dışında
bir uygulama (icra) yetkileri bulunmamaktadır. Avrupa’da proaktif yaklaşımlı yasa
ve yönetmelikler işliyor ama bizde işleyemiyor. Avrupa’da “İş Sağlığı ve Güvenliği”
düzenlemeleri sanayi devrimiyle başladı. Orada işverenler iş sağlığı ve
güvenliğinin işyerleri için olan önemini reaktif yaklaşımlarla özümsemiş oldu.
Sonra deneyimler ve insan hayatının değeri ile birlikte proaktif yaklaşımlara
geçmek onlar için hiç de zor olmadı. İşveren, iş sağlığı ve güvenliği ile
ilgili önlemleri arttırdıkça o işverenin saygınlığı arttı, karlılığı arttı,
satışı arttı.
İŞ
KAZALARI NASIL AZALACAK?
Önce
yasa ve yönergelere herkesin uyması gerekecek. Sonra uygulanamayan yasa ve
yönergeler en iyi şekilde uygulanabilir hale getirilecek. Daha sonra da yasasız
ve yönergesiz hiçbir ticari iş yeri kalmayacak.
Ticaret
Yasası ve Vergi Yasalarında değişikliklere gidilerek İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasasının uygulanabilmesi için işverenin maddi sorumlulukları, vergi oranları
bu yasaya aktarılabilecek. Örneğin kara yollarını kullanan her araç sahibi
nasıl aracını zorunlu sigortalıyorsa her iş yeri sahibi de zorunlu iş güvenliği
sigortasına tabi tutulacak. İGU’ları patronlardan değil, tespit edilen ve
yeniden düzenlenen sigorta şirketlerinden maaş alacak.
Ortak
Sağlık Güvenlik şirketlerinin, bakanlıklardaki ilgili birimlerin sağlıklı
işlerliği sağlanacak. Bu önemli denetim hizmetinin gelişmiş ülkelerden
kopyalanmadan nasıl işler hale getirileceği birlikte çalışarak yaratılacak.
Devletin
ilgili birimlerinin, işçi ve işveren temsilciliklerinin ve ilgili
akademisyenlerin katılarak söz söyleyebileceği, bütün mevzuatın gözden
geçirilebileceği bir uzun çalıştay yapılmalı, gelecek 50 yıl gözden
geçirilmeli, istatistikler, teknolojik olanaklar çerçevesinde, salgınlar dahil
olası afetler de düşünülerek devamlılığı olan bir Danışma Kurulu
oluşturulmalıdır.
Ama
önce iyi niyet oluşmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder