EMPERYALİZMDEN KURTULUŞUN İLK VE SON HEDEFLERİ
(Sayfa 120, Kuvayı Milliye Destanı / Nazım Hikmet)
Kadifekale’de bir bayrak indirildi, bir bayrak çekildi. Komutanlar, tam
istedikleri gibi savaşı 9 Eylül’de İzmir’de bitirdiler. Ne İngilizler ne de
Yunanlılar, Büyük Taarruz’un hazırlıklarını öğrenemedikleri gibi bu büyük harekâtın
niteliğini de bilemiyorlardı. İngilizler, Yunanlıların 4 Eylül’de önerdiği
ateşkese karşıydılar. Mustafa Kemal Paşa’nın kısa zamanda sonuç alması ve
zaferin çabuk gelmesi onlarda hem şaşkınlık hem de kızgınlık yaratmıştı. Türk kuvvetleri
için “İlk hedef” Akdeniz’di. Ya sonrası?
Askeri üstünlük çok akıllıca kullanıldı. Bursa, Çanakkale, İstanbul ve
Trakya düşman tarafından boşaltılmadan iş bitmiş sayılmazdı. Mütareke
imzalanacaktı. Düşman unsurlarının tamamının topraklarımızdan çekilmesi imzadan
sonraya bırakılmamalıydı.
Başkomutan 10 Eylül günü İzmir’de Kramer Palas otelinde uzun boylu garsona:
-
Bize rakı getiriniz dedi.
Garson rakıları getirdiğinde Mustafa Kemal Paşa sordu:
-
Kral Konstantin buraya gelip rakı içti mi?
-
Hayır efendim!
-
Öyleyse o mendebur neden İzmir’i almaya kalkışmış diyor ve kadehini
yanındakilerin şerefine kaldırıyordu. (Turgut Özakman’a özlemle…)
Mustafa Kemal Paşa’nın masasındaki boş iskemleye ilişelim ve memleketin o
günkü sorunlarını tahmin edelim… Bugün çözümsüz gibi gözüken sorunlarımızın en
az yüz katı o gün onun önündeydi. Her şey yeni başlıyordu. Mustafa Kemal
Paşa’nın halkına güven duyması, sorunların çözümünde ilk hızıdır. Türk Halkının
onu önder olarak bilmesi ve ona güvenmesi, kuruluşu kolaylaştırmış ve kurtuluş
hızını arttırmıştır.
O günlerde her şey özgüven ve cesaretle başlamıştır. Bugün de halkın
özgüveni ve cesareti devam etmektedir. Demokratik bir parlamenter sistemin
(milli iradenin) kendi içinden çıkartacağı ulusal bir hükümet, kötü gidişi
durdurur ve ivme yukarı doğru çıkmaya başlar. Bugün Türk Ulusunun karşı karşıya
kaldığı en büyük üç tehlike vardır: Yozlaşma, ayrışma ve umutsuzluk. Bu üç
düşmanla ancak Kemalizm’in altı okuyla mücadele edilir. Bütün toplum bilmelidir
ki o altı ok ulusaldır, bir zümre ve partiye ait değildir. Atatürkçülük diyerek
sözde uysallaştırılan Kemalizm’in altı ilkesi olan milliyetçilik,
halkçılık, cumhuriyetçilik, laiklik, devletçilik ve devrimcilik ’ten
vaz geçilemez. Akılcı ve sezgileri güçlü olan Ulu Önder, düzenli ordunun galip
geldiği savaşa noktayı koyduktan sonra ülkü birliğini sağlamış, son hedefe
kilitlenmiş ve ekip çalışmasına inanmış bir kadro ile anamalcı yayılmacılığa
(emperyalizme) karşı verilen büyük savaşın da kazananı olmuştur.
Eğitim ve öğretimin hala çağdaş olmaması, küresel anamalcılık ve küresel
güvenlik tehditleri, genç nüfusun artması, üretim azalırken tüketimin hızla artması,
beyin göçü, mültecilik, uluslararası diplomasiye, ulusal çıkarlarımıza ve
ulusal onurumuza aldırış etmeyen tek kişi yönetiminin tehlikeli gidişi, günümüz
sorunlarının başındadır. Türkiye’nin sorunları Kemalist Devrimi (Türk Devrimini)
uygulamak ve tamamlamakla çözülebilir.
Bağımsızlık kazanılır, ama durmaz, devam eder, devam etmelidir.
Bağımsızlığı devam ettirmek için 98 yıl önce kazanılan ivmeyi, aynı güç ve aynı
inançla devam ettirmek gerekmektedir.
Kordon’da o otelin bahçesindeki garson ve misafirleri, o günün akşamı Mudanya’ya
ve oradan da “ikinci hedef” Lozan’a doğru yola koyulmuşlardı
bile…
Ana hedef “Muasır Medeniyet” idi.
***
“Saygıdeğer
Efendiler, Afyonkarahisar- Dumlupınar Meydan Muharebesini ve ondan sonra düşman
ordusunu tamimiyle yok eden veya esir eden ve kılıç artıklarını Akdeniz'e,
Marmara'ya döken harekâtımızı açıklayıcı ve vasıflandırıcı söz söylemeyi
gereksiz sayarım.
Her safhasıyla
düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu
harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve
kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir.”
(Gazi Mustafa Kemal
Atatürk, Nutuk)
Yorumlar
Yorum Gönder