SALGINDAN ÖĞRENDİKLERİMİZ
Covid-19 insanlara çok şeyler öğretiyor, daha çok şeyler öğretecek gibi duruyor. Korkmayalım, insanlığa öğreteceklerini öğrettikten sonra o da her canlı gibi çekip gidecektir.
Savaşın yalnızca yabancı bir ülkeyle ve bize yabancı insanlara karşı yapılmadığını, doğayla mücadelenin de bir savaş olduğunu öğrendik. Bu mücadelenin yalnızca yangın, sel baskınları ve depremlere karşı olmadığını, hatta salgınlarla mücadelenin hepsinden daha da zor olduğunu öğrendik.
Dünyayı dünyada yaşayanlara bırakıp, Covid-19'un bizlere ve memleketimize neler öğrettiğine bakalım mı?
Başta kişisel olarak temizliği, toplum olarak aralık ve mesafeyi, kamusal olarak dalga geçmemeyi öğrendik.
Tokalaşamadığımızda, birbirimize sarılamadığımızda, yan yana gelemediğimizde nasıl acı çekip kederleneceğimizi öğrendik.
Sabah yürüyüşlerinin değerini, sağlıklı olmanın önemini anladık. Sağlığımıza ailece daha dikkat etmemiz gerektiğini, hastalıkları tanımamızı, uykumuzu iyi almamız gerektiğini öğrendik.
Ellerimizin ne kadar pis olduğunu ve yüzümüzün ellerimize ne kadar muhtaç olduğunu öğrendik.
Birbirimizi sevmeyi, birlikte olmanın değerini, örgütlü olmanın önemini öğrendik.
Temassız yaşamanın tadı tuzu olmadığını öğrendik.
***
Birey, toplum ve devlet olarak işi ciddi tutmak gerektiğini ve “yaşamanın şakaya gelmediğini” öğrendik.
İletişimi, ilişimi, bilişimi ve bilimi unutmuştuk, anımsadık. Bilim Kurullarının önemini ve bu kurullarda deneyimli ve siyasal tarafı olmayan bilim adamlarının olması gerektiğini öğrendik.
Ticaretin ve siyasetin ne kadar havadan sudan bir şey olduğunu öğrendik. Üretmenin var olmak demek olduğunu öğrendik.
Siyasetin şeffaf olması gerektiğini, siyasilerin öyle kasaba ve mahallelerden toplanan ağzı kalabalık, eften püften, işsiz güçsüz kişilerden olmayacağını öğrendik.
***
Devlet kavramının yalnızca Cumhurbaşkanlığı makamınca kolonya dağıtmaktan ibaret olmadığını, sosyal bir devletin, vatandaşlarının insanca yaşayabilmesi için onların ekonomik ve sosyal gereksinmelerini karşılayabilecek düzenlemeleri yapabilecek güçlü bir örgüt olduğunu öğrendik.
Kamyonlar daha çok petrol yaksınlar diye otobanlar, denizlerin üzerine köprüler, daha çok gemiler geçsin diye denizlerin arasına kanallar ve daha çok uçaklar uçsun diye bir felakette bomboş kalan hava alanlarını yapmaya kalkarak parayı çarçur ettiğimizi öğrendik.
Kapattığımız fabrikaları çalıştırmamız gerektiğini, İstanbul metropolünü büyütmek yerine memleketin her köşesinde uygun fabrika ve atölyeler yaparak üretim ekonomisini canlı tutmamız gerektiğini öğrendik.
Bu atölye ve fabrikalara her türlü savaş için bir seferberlik planı yapılmasını, salgın hastalıklara karşı da bir seferberlik genel planının olması gerektiğini öğrendik. Örneğin hangi fabrikaların salgın hastalık kararının ikinci gününde solunum cihazı, hangisinin maske üretmesi gerektiğini daha önceden planlamamız gerektiğini öğrendik.
Seferberlik tektik kurulu kozmik odası şifreli kapısının, öyle rastgele bir savcı bey tarafından siyaset erbabına suikast planları var diye açılamayacağını öğrendik.
Türk Ordusunun emniyet ve asayiş planlarının (EMASYA) demokratik değildir diyerek kaldırılmasının yanlış olduğunu, Garnizon Komutanlıklarının Mülki Makamları destekleyecek Tabi Afet Planlarına küresel ve bölgesel salgın hastalıklarının da eklenmesi gerektiğin öğrendik.
Düşünüyor ve haber veriyor diye içeri attıklarımız dururken, salgın hastalık affı diye eşkıyaları dışarı çıkarttığımız gün, intikam için Kars Belediye binasını bile basabileceklerini öğrendik.
İşsizliğin ne demek olduğunu, esnafın nasıl topu attığını, zengin tüccarların salgından neden etkilenmediğini, her siyasal değişimde, gereksiz ve yararsız bir sürü memurun devletin bürokratik kademelerinde neden yığıldığını ve bunlar olmadan da devlet ve kamu hizmetlerinin yürütülebileceğini öğrendik.
İş, iş yeri, iş güvenliği ve sağlığı, işsizlik, işsizlik pirimi, ücret, asgari ücret gibi konulardan uzak kalındığını, siyaset erbabının bunları duymazdan geldiğini öğrendik.
Kısaca insanı, insan olmayı, insanlık trajedisini öğrendik…
CU
Yorumlar
Yorum Gönder