TÜRK ORDUSU İÇİN ÇALIŞTAY

15 Temmuz 2016 tarihi Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğiyle ilgili nasıl bir dönüm noktası kabul ediliyorsa, ayni tarih Türk Ordusu’nun geleceği için de bir kırılma noktasıdır.  Bu tarihten sonra bu büyük kurumun yapısı, genleri, gelenekleri ve disiplin anlayışı değiştirilmeye çalışılmıştır.

Aslında Türk Ordusunun ilerlemeci ve değişimci komuta yapısı kendi içinde bu yeniden yapılanma sürecini bir esasa bağlamış, daha güçlü bir ordu için neler gerektiği konusunda çalışmalarını her zaman sürdürmüştü. Genelkurmay karargahında bir Stratejik Dönüşüm Dairesi vardı. Olan oldu. Çekilen bunca acıya, bunca geri gidişe ve kötülüklerin üzerinden bunca yıl geçmesine karşın, artık “en iyisini bulmak, güçlü orduyu yaratmak” başta siyaset kurumu olmak üzere herkesin görevi olmalıdır.

 

NE OLDU?

O gün 104 asker hayatını kaybetti. TBMM’si bombalandı. Genelkurmay Başkanı esir alındı. Hemen ertesi gün aşağı yukarı bütün garnizon komutanları, mevcut generallerin yarısı dahil binlerce subay ve astsubay tutuklandı. Binlerce asker kanıtsız ordudan atıldı. Kışlaların önüne iş makinalarıyla barikatlar kuruldu. On beş gün boyunca kışla nizamiyeleri, subay lojmanları ve Orduevleri önlerinde gece yarılarına kadar ordu aleyhinde mitingler düzenlendi.

Mevcut bütün askeri öğrenciler evlerine gönderilip bir daha geri çağrılmadılar. Askeri okullar ve askeri hastaneler hemen kapatıldı. Minarelerden günlerce selalar verildi. Bir başçavuşun bir korgeneralden aldığı emirle bir tuğgenerali vurması ve vurulması trajedisi yaşandı. Tutuklanan general, subay ve astsubaylar yargılanmaya başlandı.

Balyoz, Ergenekon ve İzmir sözde casusluk davalarında ordunun en önemli silahı olan moral ve motivasyonunu bir dini cemaat bozmuştu. Şimdi aynı dini cemaat ihtilale kalkışıyor ve bu kalkışmayı bastırdım diyen bir başka cemaat, ordunun genleri ve güçlü yapısını değiştiriyordu. Hem de yasallık kazanarak.

Oysa darbeyi ordu içindeki aklıselim sahibi subay ve generaller önlemişti. Ordunun o günden sonra halk gözündeki güvenirliği daha da kötüye gitti. Olayın asıl nedeni, tarikatlara teslim olan siyasetçiler ve siyasetçilere teslim olan rütbeli askerlerin ikbal peşinde olmalarıydı.

Genelkurmay Başkanlığını devralan Orgeneral Hulusi Akar, 18 Ağustos 2015 günü konuşmasını şöyle bitirmişti: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin anayasal düzen içinde, yasalarla belirlenmiş tek bir emir komuta yapısı vardır. Ordumuzun teşkilat ve faaliyetlerinde yasal hiyerarşi dışında hiçbir kişi ve oluşumun etkisi söz konusu olamaz.”

Dediklerinin tersini yaptı. İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğini değiştirdi. Özel yargıçlarca yargılanan komutanlarına sessiz kaldı. Dini bir cemaatin içinden geldiği için ordudaki dini yapılanmalara karışamadı. Darbe teşebbüsünün içinde olup olmaması haklı olarak tartışılır hale geldi. Darbe teşebbüsünde Genelkurmay Başkanlığı görevinde olduğu için hesap vermesi gerekirken vermedi. Aksine bu güne kadar siyasal mevkisini korudu.

Harp prensiplerinden en önemlisi olan “emir komuta birliğini” ve ordunun hiyerarşik yapısını bozdu. Bir komutan birliğinin yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumludur. Hulusi Akar sorumluğu üstlenmedi, nedenini de kimse sormadı ya da soramadı.

Türk Ordusunun halkın gözünde güvenirliğini yeniden kazanması, yıkılan ana esasların yerine konulması, bozulan geleneklerin, moral ve motivasyonun düzelmesi epey zaman alacak. Çok önceden başlanmış harp silah araçları modernizasyon projeleri allanıp pullanıp, insansız hava aracı gösterileriyle tam sekiz yıl geçti. Ordumuzun harekat yeteneğinin arttırılması için Komuta kademesinin liyakatinde, disiplinde, eğitimde, silah ve donanımında, ikmal ve bakımda, silah arkadaşlığına verilen değerde ileri değil geri gidildi. Dış politika ve ulusal istihbarat konularında diplomatların, bürokratların ve generallerin müşterek çalışması siyasilerce istenmedi, kaldırıldı.

Gelenekleri ortadan kaldırmak, orduyu ortadan kaldırmak demekti. Amiral Cunningham seksen yıl önce şöyle diyordu: “Bir geleneğin oluşması üç yüzyıl sürer, bir geminin yapımı ise sadece üç yıl.”

 

NE OLMALI?

Nitelikli ve güçlü ordu isteyenler önce milli eğitimin, siyasetin, demokrasinin ve üretken ekonominin nitelikli olmasını istemelidirler. Güçlü ordu, ulusal güç unsurlarından sadece biridir.

İyi yetişmiş subaylarımız vardı. Hakimlerimiz, hekimlerimiz, akademisyenlerimiz de en azından subaylarımızın yetiştiği gibi yetişsin derdik. Olmadı. Subay yetiştiren okulların niteliğini diğer okulların niteliksiz durumuna indirgedik. “Askeri Liseler açılsın” derken, “bu dinsel müfredat uygulanacaksa hiç açılmasın” demek zorunda kaldık.

Türk Ordusunun güçlü ordu olabilmesinde, geleceğimizi örecek kavramlar söz konusu olmalıdır. Statükocu, çıkarcı, komutanlık özellikleri taşımayan, değişimci olamayan ve yeniliğe kapalı generaller 21nci yüzyıl için istenilen orduyu biçimlendiremez.

İşlevsel, kültürel, çağdaş, dış ve iç politikada Kemalist duruşu ve varlığı ile etkili, yaşadığımız coğrafyada her çeşit savaşı başarabilecek, savaşın uzmanı Harbiyelilerden ve Mehmetçiklerden oluşan güçlü bir orduya gereksinim var. Ondan önce de gerçekçi düşünen siyasal beyinlere gereksinim var.

Önümüzdeki elli yıl için ne cins bir ordu olması gerektiği, Jandarmanın durumu, emir komuta sistemi, askerlik süresi, bedelli askerlik, askeri eğitim, askeri sağlık gibi bir çok konu yeniden ele alınmalıdır. MSB ’lığı, Gnkur. ve Kuvvet karargahları ve deneyimli emekli askerlerin katılımıyla basına kapalı ya da açık, büyük ve tarihi bir çalıştay düzenlenmelidir. Bu çalıştaydan çıkacak sonuçlar TBMM’ne sunulmalı, kanunlaşmalı ve Türk Ordusu Türk milletine yakışır, gireceği savaşları kazanır hale getirilmelidir.


Foto: Atılan Harbiyeliler Anıtkabirde (2016)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

15 TEMMUZ, ORDUBOZAN GÜNÜ

KIRK DÖRT YIL SONRA 12 EYLÜL DEĞERLENDİRMESİ