Önsöz
Kendi kendine konuşmanın yararı var mı bilmiyorum? İnsan yaşlandıkça başkalarıyla daha sık konuşmalı diyor zihin hekimleri. Konuşmak stresi azaltır, beyni harekete geçirir ve aktif tutarmış. Çünkü dil ve düşünce birbirleriyle iletişim kurarken daha hızlı düşünmeyi sağlar, ayrıca da hafızayı geliştirirmiş. Konuşmak yüz kaslarına, gözkapaklarımıza iyi gelirken, sağırlık ve baş dönmesi risklerini azaltır, boğaz kaslarını ve akciğer kapasitesini arttırırmış. Yani konuşmamız ve özellikle bağıra bağıra çevremize laf anlatmamız çok yararlıymış.
Duygu ve düşüncelerimizi kalplerimize gömmek bize zarar verir. Bu doğru elbette. Konuşmalı ya da yazmalıyız. İkisini birden yapanlar herhalde geceleri rahat uyuyorlardır. Yaşlanan insanlara baktığınızda çoğu susmak üzeredir ya da artık susmuştur. Annem ve babam öğretmen olduklarından çok konuşurlardı. Yaşlandıklarında konuşmaz oldular. Öyle pencereden dışarı ya da TV camından içeri bakar dururlardı. Babam televizyonu dinleyip hükumet erbabına kızdığında salondaki masaya daktilosunu getirir, onlara mektuplar yazardı. Lütfen konuşun ve konuştuklarınız kayda geçsin diye de yazın. Olanağınız varsa görüntülü kayıt yapın. Çünkü artık kimse okumuyor, seyretmek daha iyi geliyor yeni kuşaklara. Bizden sonrakiler belki yazdıklarınızı okur, konuştuklarınızı izlerler ve sizin ne kadar saf olduğunuzu öğrenirlerken yaşadığınız çağın bir bölümünü de anlayabilirler.
İnsanlar sosyal medyada derinlemesine konuşamıyorlar. Mesajlaşırken çoğumuz anlamı net bir şekilde belirtemiyor ve çoğu kez tek taraflı olarak kendi haklılığımızı kanıtlamaya kalkışıyoruz. Konuşma ile yazma arasındaki ayrıntıyı düşündüğümüzde çok ilginç şeyler aklımıza düşüyor. Elbette karşılıklı konuşma karşılıklı yazışmadan çok daha etkindir. Çağdaş dünyada iletişim kanalları çeşitlenmiş olsa bile sesli konuşmanın ve anlaşmanın tadını ve değerini hiçbir şey dolduramıyor. Konuşmak yüz yüze olur, diğerleri söylenmektir. Kitapta yazdıklarımı kendi kendine mırıldanmak olarak değerlendirebilirsiniz. Konuşarak dertlenmekle yazışarak dertlenmek aynı şey değil mi? Son beş yıldır internetin sosyal medyasında beni takip edenlere yazıp dertlendiklerimi topladım ve bir sohbet düzeninde yazıya döktüm. Derdim çoğunu internet ortamında tanıdığım arkadaşlarımın dertlerini deşmek ve onlarla dertleşmekti. Yazdıklarım güncel siyasetle ve çağımızın merkezi ve yerel yönetimleriyle ilgilenen okuyucunun ilgisini çekeceğini umuyorum.
Günümüzde
zaman zaman arkadaşlarımızla yaptığımız sosyal medya yazışmalarını aktarırken
ya da anımsatırken, “dün söylediğim gibi...” diyebiliyoruz. Yani yazarak
da söyleyebiliyoruz artık. Konuşmayı mı yazıyı mı yeğleyeceğimiz, niyetimize ve
anlatmak istediğimize göre dile gelmektedir. Yazı bilgi ve fikirlerin net,
düzenli ve uzun süre saklanabilir bir şekilde aktarılmasını sağlıyor. Yaşadığımız
dijital çağda mesajlaşma uygulamaları, e-postalar ve sosyal medya bu yöntemi
daha da yaygın hale getirdi. Yazı zaman ve mekândan bağımsız oluyor. Kalıcı bir
kayıt oluşturuyor. Düşünceye zaman tanıyor. Ancak yazışma, ses tonu veya beden
dilini içermediği için duygusal içeriği tam olarak aktarmakta yetersiz kalıyor
ve bazen de yanlış anlamalara neden olabiliyor. Sonraki sayfalarda şairle
konuşmalar bölümünde değindiğim gibi artık yapay zeka var. Önümüzdeki yıllarda
nasıl bir değişim olacak kimse kolay kolay kestiremiyor. Yapay Zeka şiir bile
yazıyor. Hatta yavan da olsa duyguları verebiliyor.
İçten ve duygusal iletişim için yüz yüze konuşma etkilidir. Yazı ise edebiyatta, uzun süreli iletişimde ve resmi işlerde vaz geçilmez oluyor. Gelecekte bu iletişim yöntemleri (yazı ve konuşma) mesajlaşma ve metin tabanlı sohbet robotlarıyla birleştirilecek gibi duruyor. İnsanoğlu geçmişe kıyasla gelecekte daha iyi, daha hızlı ve daha net bir şekilde birbiriyle anlaşacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder